ciddileştirme

listen to the pronunciation of ciddileştirme
التركية - الإنجليزية
aggravation
Exaggerated representation
{n} a making worse, that which increases an evil
the fact of being made heavier or more heinous, as a crime , offense, misfortune, etc
{i} making worse, exacerbation; irritation, annoyance
The act of aggravating, or making worse; used of evils, natural or moral; the act of increasing in severity or heinousness; something additional to a crime or wrong and enhancing its guilt or injurious consequences
An extrinsic circumstance or accident which increases the guilt of a crime or the misery of a calamity
action that makes a problem or a disease (or its symptoms) worse; "the aggravation of her condition resulted from lack of care" unfriendly behavior that causes anger or resentment an exasperated feeling of annoyance
action that makes a problem or a disease (or its symptoms) worse; "the aggravation of her condition resulted from lack of care"
unfriendly behavior that causes anger or resentment an exasperated feeling of annoyance
Provocation; irritation
ciddi
critical

Three species of rhinoceros are critically endangered. - Gergedanın üç türü ciddi olarak tehlike altında.

ciddi
serious

Time has come to get serious. - Ciddi olmanın zamanı geldi.

Take things a little more seriously. - Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.

ciddi
important

The magazine spread many important charges against the Senator. - Dergi senatöre karşı birçok ciddi suçlama yaydı.

ciddi
demure
ciddi
{s} austere
ciddi
capital
ciddi
sober

Tom sobered up a bit. - Tom biraz ciddileşti.

ciddi
{s} earnest

He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor. - Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.

He started to study in earnest. - O ciddi olarak çalışmaya başladı.

ciddileştirmek
aggravate
ciddileştirmek
sober
ciddi
real

Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition. - Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.

Tom didn't realize Mary was serious. - Tom Mary'nin ciddi olduğunu fark etmedi.

ciddi
lenten
ciddi
straight

Tom is trying to keep a straight face. - Tom ciddi kalmaya çalışıyor.

He's keeping a straight face. - O, ciddiyetini koruyor.

ciddi
nasty
ciddi
significant
ciddi
weighty
ciddi
owlish
ciddi
(Askeri,Teknik) severe

There were severe shortages of food and fuel. - Ciddi gıda ve yakıt sıkıntısı vardı.

I have a severe pain here. - Benim burada ciddi bir ağrım var.

ciddi
bad

He looked grave when told the bad news. - Kötü haber söylendiğinde o ciddi görünüyordu.

ciddi
in earnest

During his seven years in Japan, he studied Japanese in earnest. - Japonya'da yedi yılı boyunca, ciddi olarak Japonca çalıştı.

He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor. - Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.

ciddi
deep

He'll never show it, but I think that deep down, he's seriously worried. - Hiçbir zaman bunu belli etmeyecek ama içinden ciddi bir şekilde endişeli olduğunu düşünüyorum.

ciddi
sober-minded
ciddi
grave

He looked grave when told the bad news. - Kötü haber söylendiğinde o ciddi görünüyordu.

The president has grave responsibilities. - Başkanın ciddi sorumlulukları var.

ciddi
standoffish
ciddi
business like
ciddi
steady
ciddi
heavy

Visibility was severely restricted in the heavy fog. - Görüş yoğun siste ciddi olarak sınırlı idi.

The town water supply was seriously obstructed by heavy rainfalls. - Kasaba su ikmali ağır yağışlar tarafından ciddi şekilde engellendi.

ciddi
gut
ciddi
momentous
ciddi
sober minded
ciddi
sedate
ciddi
solemn
ciddi
staid
ciddi
starched
ciddi
businesslike
ciddi
serious, grave, nasty; true, real; important, significant; solemn, sober
ciddi
devout
ciddi
mortally
ciddi
unsmiling
ciddi
1.serious; earnest; grave
ciddi
true, real
ciddi
(Hukuk) salemn, grave
ciddi
forbidding
ciddi
eventful
ciddi
important, significant
ciddi
earnest(1)
ciddileştirmek
to aggravate
التركية - التركية

تعريف ciddileştirme في التركية التركية القاموس.

Ciddi
önemlice
CİDDÎ
(Osmanlı Dönemi) Gerçek. Hakikat
CİDDÎ
(Osmanlı Dönemi) Mühim
CİDDÎ
(Osmanlı Dönemi) Ağırbaşlı, hâlleri sakin olan kişi
ciddi
Güvenilir, sağlam, önemli: "Ciddi bir gazetede genç bir muharririn şu sözleri beni hâlâ düşündürüyor."- O. S. Orhon. Önem vererek, gerçek olarak
ciddi
Tehlikeli, endişe veren, ağır, vahim: "Hastalığımızın oldukça ciddi olduğuna işaret etmekten kendimizi alamadık."- B. Felek
ciddi
Titizlik gösterilen, önem verilen: "Bu dönemde yazara konu üzerinde vukuf, ciddi incelemeler şart koşulur."- H. Taner
ciddi
Şaka olmayan, gerçek
ciddi
Önem vererek, gerçek olarak
ciddi
Ağırbaşlı: "Ben onu pek ciddi bir genç olarak tanırım."- H. R. Gürpınar
ciddi
Eğlendirme amacı gütmeyen
ciddi
Ağırbaşlı
ciddi
Güvenilir, sağlam, önemli
ciddi
Şaka olmayan, gerçek: "Kısa zamanda yarı şaka, yarı ciddi tenkit edecek kadar yakınlaşmışlardı."- T. Buğra
ciddi
Tehlikeli, endişe veren, ağır, vahim
ciddi
Titizlik gösterilen, önem verilen
ciddi
Gülmeyen
ciddi
Güvenilir biçimde
ciddi
Güvenilir biçimde: "Ciddi görünerek göze girmeye çalışıyormuş."- R. H. Karay
ciddi
Eğlendirme amacı gütmeyen: "O ciddi bir tavırla mühim bir şey anlatmaya hazırlanmış gibiydi."- Y. K. Karaosmanoğlu
ciddileştirme
المفضلات