Seçimlerinizi sorguluyorum.
- I question your choices.
Tom kendi seçimlerini yapıyor.
- Tom makes his own choices.
Tercih zevk meselesidir.
- Choice is a matter of taste.
O üniversite benim ilk tercihimdi.
- That university was my first choice.
Seçeneklerinin olmadığını anladılar.
- They saw they had no choice.
Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.
- There is no choice but to agree to his plan.
Tom Mary'nin doğru bir seçim yaptığına inanıyor.
- Tom believes Mary made the right choice.
Hayatta zorluk seçimdir.
- The difficulty in life is the choice.
Tom'a hiçbir alternatif sunmadım.
- I gave Tom no choice.
Sanırım alternatifimiz yok.
- I suppose we have no choice.
Onun bunu yapmaktan başka çaresi yoktu.
- She had no choice but to do it.
Şimdi çalışmaktan başka çarem yok sanırım.
- I guess I have no choice but to work out now.
Bana bu konuda seçme hakkı bırakmıyorsun.
- You leave me no choice in the matter.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
Test çoktan seçmeliydi.
- The test was multiple choice.
O mükemmel bir seçim.
- That's an excellent choice.
... good choices and alternatives to Google Readers. ...
... You said you had to make tough choices now. ...