تعريف checking في الإنجليزية التركية القاموس.
- karşılaştırma
- (Bilgisayar) inceleniyor
- (Bilgisayar) denetleniyor
- (Bilgisayar) inceliyor
- denetim
- kontrol
Neden Mary'nin posta kutusunu kontrol ediyorsun?
- Why are you checking Mary's mailbox?
Bilet kontrol ediyordu.
- He was checking a ticket.
- {i} denetleme
Ben bir denetleme yapıyorum.
- I've been doing some checking.
- (isim) denetleme
- iNCE cATLAMA
- check
- kontrol
O, bir kalite kontrol yaptı.
- He did a check on the quality.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
- Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
- check
- kontrol etmek
Ben kontrol etmek istiyorum.
- I'd like to check out.
Sadece e postamı kontrol etmek istedim.
- I just wanted to check my email.
- check
- denetlemek
- checking out
- (Bilgisayar) teslim alınıyor
- checking account
- vadesiz mevduat
- checking disk
- (Bilgisayar) disk denetleniyor
- checking in
- (Bilgisayar) teslim ediliyor
- checking program
- (Bilgisayar,Teknik) sınama programı
- checking account
- çek hesabı
- checking program
- kotrol programı
- checking routine
- sınama yordamı
- checking accounts
- kontrol hesapları
- checking fixture
- Kontrol fikstürü
- checking routine
- sinama yordamı
- checking time
- zaman denetimi
- checking version and preparing to launch game
- sürüm kontrol ediliyor ve oyun başlatılmaya hazırlanıyor
- checking account
- vadesiz hesap
- checking and machining
- kontrol ve taşlama
- checking code
- (Askeri) denetleme kodu
- checking drive
- (Bilgisayar) sürücü inceleniyor
- checking files
- (Bilgisayar) dosyaları denetliyor
- checking routine
- (Bilgisayar,Teknik) çek etme yordamı
- checking table
- (Hayvan Bilim, Zooloji) puantaj cetveli
- checking test
- kontrol deneyi
- checking test
- çek etme testi
- check
- {f} kontrol et
Vanayı çevirerek su akışını kontrol etmeye çalış.
- Try to check the flow of water by turning the valve.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
- Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
- check
- {i} durdurma
- check
- {f} kısmak
- check
- {f} frenlemek
- check
- {f} alıkoymak
- check
- {i} check
- check
- {i} köpeğin koku alamayıp durması
- check
- adisyon
- check
- kontrolünü yapmak
Ben fizibilite kontrolünü yapmak istiyorum.
- I'd like to do a feasibility check.
- check
- (Satranç) şah çekmek
- check
- ket
- check
- ket vurma
- check
- (Bilgisayar) işaretle
- check
- yavaşlatma
- check
- gözden geçirme
Gözden geçirmeye değer.
- It's worth checking out.
- check
- soruşturmak
- check
- gününü göstermek
- check
- (Bilgisayar) onay
Lütfen bu çeki onayla.
- Please endorse this check.
- check
- yanak
- check
- yoklamak
- check
- çanına ot tıkamak
- check
- sağlama yapmak
- check
- (Bilgisayar) onayla
Lütfen bu çeki onayla.
- Please endorse this check.
- check
- hakkından gelmek
- check
- emanete vermek
- check
- (Bilgisayar) onay işareti
- check
- ket vurmak
- check
- (Bilgisayar) onaykutusu
- check
- yavaşlatmak
- check
- (Bilgisayar) denetim onay
- check
- gem vurma
- check
- yan yüz
- check
- numara
Telefon rehberinde numarayı kontrol edin.
- Check the number in the phone book.
- check
- engellemek
- check
- hesap
Garson, hesap lütfen.
- Waiter, the check, please.
Biz ayrı hesaplar istiyoruz.
- We'd like separate checks.
- check
- muayene
Kendini bir doktora muayene ettirmelisin.
- You should have a doctor check you out.
- check
- engelleme
- check
- (Ticaret) fatura
- check
- muayene etmek
- check
- (Ticaret) ödeme emri
- check
- gem vurmak
- check
- çek etmek
- checking for
- (Bilgisayar) incelenen
- spell checking
- (Bilgisayar) yazım kontrolü
- syntax checking
- (Bilgisayar) yazım denetimi
- validity checking
- (Bilgisayar,Teknik) geçerlilik sınaması
- check
- denetim
Bu onların çalışmaları hakkında bir denetim olarak hizmet verecek.
- This will serve as a check on their work.
Hızlı bir denetim yapacağım.
- I'll do a quick check.
- check
- durdurmak
- check
- tutma
- check
- (kumar) fiş
- check
- tekşirmek
- check
- yanına doğru işareti koymak
- check
- engel olmak
- check
- bakmak
- check
- vestiyere vermek
- check
- gözden geçirmek
- check
- inceleme
- check
- doğruluğunu araştırmak
- check
- doğru işareti
- check
- (satranç) şah çekme
- check
- zapt
- check
- kiş
O, onu kişisel bir çeki kabul etmesi için ikna edemedi.
- She couldn't convince him to accept a personal check.
Bir kişisel çekle ödeme yapabilir miyim?
- Can I pay you with a personal check?
- check
- önlemek
- check
- ekose desen/kumaş
- check
- incelemek
- check
- dizginleme
- check
- emanet makbuzu
- error checking
- hata denetimi
- self checking code
- özdenetimli kod
- self-checking
- otomatik denetleyen
- self-checking
- özdenetimli
- Check
- denetle
- Check
- inceleyin
- needle checking
- iğneleme denetimi, iğneyle denetim
- sequence checking routine
- siralanim denetim yordamı
- sight checking
- gözle denetim
- spell checking
- yazım denetimi
- check
- {i} fiş
- check
- {i} denetleme
Ben bir denetleme yapıyorum.
- I've been doing some checking.
- check
- ekose desen/kum
- check
- in counter/desk hava terminalinde bilet ve bagajın kontrol edildiği tezgâh
- check
- {f} şah demek
- check
- emanet odasına teslim etmek
- check
- {f} çek yazmak
- check
- satranç şah çekmek
- check
- {f} karşılaştırmak
- check
- sağlama, denetim onay / sağlama
- check
- {f} çek keşide etmek
- check
- {i} kontrol işareti
- check
- teftiş etmek
- check
- {i} çek
Seyahat çekiyle ödeyebilir miyim?
- May I pay with a travelers' check?
O, bankada bir çek hesabı açtı.
- He opened a checking account with the bank.
- check
- {f} tutmak
- check
- {f} gemlemek
- check
- (Askeri) (LIST) KONTROL LİSTESİ; YOKLAMA; KONTROL ETMEK
- check
- {i} marka
- check
- {i} ekose
- check
- {i} makbuz
- check
- {i} fasıla
- check
- {i} karşılaştırma
- check
- {f} emanete bırakmak
- check
- (Nükleer Bilimler) sağlamak
- check
- birden durdurmak
- check
- {f} 1. durdurmak; engellemek; yavaşlatmak; gem vurmak; ket vurmak: That defeat checked their advance. O yenilgi ilerlemelerini durdurdu. This
- check
- {i} engel, ket, fren görevi yapan kimse/şey
- check
- (Tekstil) 1. ekose 2. kontrol
- check
- {i} engel
- check
- {f} karelerle kaplamak
- check
- {i} şah
Bu şahsi çeki nerede bozdurabilirim?
- Where can I cash this personal check?
Şahsi bir çek kabul eder misiniz?
- Will you take a personal check?
- check
- {i} ara
Onu hâlâ araştırıyoruz.
- We're still checking into it.
Polis, arabaları tek-tek kontrol ediyordu.
- The policeman was checking the cars one-by-one.
- check
- {f} kontrol işareti koymak
- check
- çatlamak
- check
- {i} kontrol belgesi
- check
- kare deseni ile kaplamak
- check
- kontrol altına almak
- check
- durdurmak; engellemek; yavaşlatmak; gem vurmak; ket vurmak: That defeat checked their advance. O yenilgi ilerlemelerini durdurdu. This
- check
- sağlama
- hair checking
- kilsi çatlak
- i'm checking out
- odayı boşaltıyorum
- needle checking
- (Bilgisayar,Teknik) iğneyle denetim
- needle checking
- (Bilgisayar,Teknik) iğneleme denetimi
- parity checking
- eşlik kontrolü
- spell checking
- yazım denetimi yazım kontrolü
- traverse checking
- Çapraz Denetimi
- validity checking
- gecerlilik sinamasi