Bugün çok çekici görünüyorsun.
- You look very charming today.
Tom'un çekici olduğunu düşünüyorum.
- I think Tom is charming.
Ne cazibeli bir çift!
- What a charming couple!
Sanırım o, alımlı ve çekici.
- I think she is charming and attractive.
Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
- That baby has charming eyes.
Kate kız kardeşi kadar büyüleyici.
- Kate is as charming as her sister.
Çocukların çok sevimli!
- Your children are so charming!
Sevimli ve güvenilir bir kişidir.
- She is a charming and reliable person.
O büyüleyici bir kadındır.
- She is a charming woman.
Komşumuz kendini büyüleyici bir at satın aldı.
- Our neighbour bought himself a charming horse.
Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
- Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
Paris Japon kızları için büyük bir cazibeye sahiptir.
- Paris has a great charm for Japanese girls.
Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.
- They were all charmed by her song.
Bazen kötüleyici olarak gürültü, önemsiz ve cazibeden yoksun müzik diyoruz.
- We sometimes disparagingly call noise, music that's insignificant and devoid of any charm.
Resmin kendine ait bir cazibesi var.
- The picture has a charm of its own.
Onun sıcak kişiliği güzelliğine çekicilik katıyor.
- Her warm personality adds charm to her beauty.
Ne çekici bir kızsın!
- What a charming girl you are!
Tom'un çekici olduğunu düşünüyorum.
- I think Tom is charming.
Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.
- They were all charmed by her song.
O büyüleyici bir kadındır.
- She is a charming woman.
Sanırım o, alımlı ve çekici.
- I think she is charming and attractive.
Bir tür iyi şans tılsımın var mı?
- Are you some kind of good luck charm?
Tom iyi bir şans tılsımı olarak bir tavşan ayağı saklar.
- Tom keeps a rabbit's foot as a good-luck charm.
She's still unmarried because she is waiting for her Prince Charming... and he may not exist.
She wears a charm bracelet on her wrist.
The laughter rose like the charm of starlings.
She tried to win him over with her charms.
After winning three games while wearing the chain, Dan began to think it had been charmed.
He charmed her with his dashing tales of his days as a sailor.
Well isn't that a darling little outfit she has on.
... at the end of the tulip garden two of them are particularly charming ...
... it is preserved the atmosphere of charming rural village ...