Lincoln did not want to punish the south.
- Lincoln güneyi cezalandırmak istemedi.
They urged him to punish the rebels.
- İsyancıları cezalandırmak için ona ısrar etti.
Tom certainly didn't deserve the punishment he received.
- Tom aldığı cezayı kesinlikle hak etmedi.
The prouder the individual, the harsher the punishment.
- Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
We must abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını iptal etmeliyiz.
We should abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını kaldırmalıyız.
Does prison reform criminals?
- Cezaevi suçluları islah eder mi?
Jail is where criminals go to be punished.
- Hapishane suçluların cezalandırılmak için gittiği yerdir.
Cézanne knew how to paint nature in a new way.
- Cézanne doğanın yeni bir biçimde nasıl resmedileceğini biliyordu.
But that doesn't affect the sentencing.
- Fakat o, cezayı etkilemez.
Tom hasn't been charged.
- Tom cezalandırılmadı.
Tom now faces criminal charges.
- Tom artık cezai kovuşturmayla yüz yüze.
He was disciplined for his wrongdoing.
- O kabahati için cezalandırıldı.
The consequence of individual crimes should be collective punishment.
- Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.
Tom had no choice but to pay the fine.
- Tom'un cezayı ödemekten başka hiçbir seçeneği yoktu.
Tom had to pay a fine for jaywalking.
- Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.
Terrible punishments were promised her.
- Ona korkunç cezalar söz verildi.
Tom believes that the death penalty should be abolished.
- Tom ölüm cezasının kaldırılması gerektiğine inanıyor.
We must abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını iptal etmeliyiz.
We award punitive damages in the amount of two million dollars.
- İki milyon dolarlık ceza tazminatı ödüyoruz.