Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
- If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
Onu elbette bilmiyoruz.
- We don't know that for sure.
Tom bugünkü sınavı geçeceğinden bayağı emin.
- Tom is pretty sure that he'll pass today's exam.
Muhakkak birine söyledin.
- Surely you told somebody.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Geçimimi sağlamak için Fransızcayı yeterince iyi konuşabileceğime eminim.
- I'm sure I can speak French well enough to get by.
Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
- Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
Makbuzu mutlaka saklayın.
- Make sure you save the receipt.
Saat beşe kadar mutlaka burada olun.
- Be sure to come here by five.
O harika! Kesinlikle güleceksiniz.
- It's great! You'll laugh for sure.
Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.
- Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages.
Şüphesiz havalar düzelecektir.
- Surely the weather will become fine.
Şüphesiz Tom'la irtibata geçebiliriz.
- Surely we can get in touch with Tom.
Bu bilginin güvenilir olduğundan emin misin?
- Are you sure this information is reliable?
Şüphesiz o iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow, to be sure, but he isn't reliable.
Keşke bunu kati olarak söyleyebilsem.
- I wish I could say for sure.