O son derece ihtiyatlı.
- She's extremely cautious.
Biz de ihtiyatlı olmalıyız.
- We have to be cautious, too.
Ben tedbirli olmaya çalışıyorum.
- I'm trying to be cautious.
Çok tedbirli olduğumu düşünüyor musun?
- Do you think I'm being too cautious?
Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
- As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
Yaşam bir kutu kibrit gibidir. Dikkatli davranırsan aptallıktır. Dikkatli davranmazsan tehlikelidir.
- Life is as a box of matches. Treating it cautiously is foolish, not treating it cautiously is dangerous.
Yeni bir şey denemeyecek kadar sakıngan.
- He is too cautious to try anything new.
This extreme cautiousness, which was, indeed, the most remarkable feature in his character, still made itself prominent after his elevation.