causing unhappiness or misery

listen to the pronunciation of causing unhappiness or misery
الإنجليزية - التركية

تعريف causing unhappiness or misery في الإنجليزية التركية القاموس.

miserable
acınası
miserable
sefil

Şimdi bunun hakkında düşündüğüm zaman, bizim aile çok sefil bir hayat yaşadı. - When I think about it now, our family lived a very miserable life.

O yıllarca sefil bir hayat sürdürmek zorunda kaldı. - He had to lead a miserable life for many years.

miserable
{s} perişan

Kate Chris'e baktı ve sonra onu görmezden geldi, bu onu perişan etti. - Kate glanced at Chris and then ignored him, making him feel miserable.

O hayatımı perişan etti. - She made my life miserable.

miserable
{s} 1. çok kötü, berbat; çok mutsuz, insanı mutsuz eden, insanın keyfini kaçıran: I feel miserable. Kendimi çok kötü hissediyorum. What a
miserable
insanın keyfini kaçıran
miserable
{s} berbat

Sana ne oldu? Berbat görünüyorsun. - What happened to you? You look miserable.

Tom parktaki bankta oturuyor, berbat görünüyor. - Tom is sitting on a park bench, looking miserable.

miserable
içler acısı
miserable
sefalet
miserable
çok az (bir miktar)
miserable
insanı mutsuz eden
miserable
sefalet kokan
miserable
çok mutsuz

O zengin ama çok mutsuz. - She's rich but miserable.

miserable
sefalet çeken
miserable
mutsuz

O zengin ama çok mutsuz. - She's rich but miserable.

Tom mutsuz olduğunu söyledi. - Tom said that he was miserable.

miserable
çok kötü, berbat; çok mutsuz, insanı mutsuz eden, insanın keyfini kaçıran: I feel miserable. Kendimi çok kötü hissediyorum. What a
miserable
pek kötü
miserable
utanmaz
miserable
dertli
الإنجليزية - الإنجليزية
miserable
causing unhappiness or misery

    الواصلة

    caus·ing un·hap·pi·ness or mis·e·ry

    التركية النطق

    kôzîng ınhäpinîs ır mîzıri

    النطق

    /ˈkôzəɴɢ ənˈhapēnəs ər ˈməzərē/ /ˈkɔːzɪŋ ənˈhæpiːnɪs ɜr ˈmɪzɜriː/
المفضلات