Onlar uygunsuz bir vakitte geldiler.
- They came at an inconvenient time.
Kapısız bir şehirde yaşamak uygunsuz olurdu diye düşünüyorum.
- I think that it would be inconvenient to live in a city with no door.
O, yemek sunulduğunda doğru tuvalete gitmek zorunda. O hep böyle uygunsuz zamanlarda bir şeyler yapıyor.
- He has to go to the bathroom right when the food's being served. He's always doing things at such inconvenient times.
Bunun sakıncalı olduğundan eminim.
- I'm sure it's inconvenient.