Nick otobüsü yakalamak için acele etti.
- Nick hurried to catch the bus.
Ben ilk treni yakalamak için erken kalktım.
- I got up early to catch the first train.
Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
- I quickened my steps to catch up with her.
Tom'a yetişmek için koşmak zorunda kaldım.
- I had to run to catch up with Tom.
Ben treni yakalamak için gerçekten koşmak zorunda kaldım.
- I really had to run for it to catch the train.
Biz bir tilki yakalamak için bir tuzak kurduk.
- We set a trap to catch a fox.
Karım üşütmeye eğilimli.
- My wife is liable to catch a cold.
Erkek kardeşine yetişmek için koştu.
- He ran to catch up to his brother.
Adam beni yakamdan yakalamaya çalıştı.
- The man tried to catch hold of me by the collar.
O, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla odadan ayrılmaya cesaret edemiyor.
- She doesn't dare leave the room for fear she should catch cold.
Hamam böceklerini yakalamak için tuzaklar kurduk.
- We set out traps for catching cockroaches.
Hayvanı yakalamak için bir tuzak kurdu.
- He set a trap to catch the animal.
O, başka bir soğuk algınlığına yakalanmak istemediğinden dolayı odadan ayrılmayacak.
- She won't leave the room, because she doesn't want to catch another cold.
O, soğuk algınlığına yakalanmaktan korkuyordu.
- She was afraid to catch a cold.
Soğuk algınlığını kapmak istemiyorum.
- I don't want to catch your cold.
Bir virüs kapmaktan korkmuyor musunuz?
- Aren't you afraid of catching a virus?
İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.
- Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits.
O, dikkat çekmek için puantiyeli elbise giyer.
- She wears dotted gowns to catch attention.
Tom onlardan birinden her zaman soğuk algınlığı kapmaktan korktuğu için çocukların etrafında olmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like being around children because he's always afraid of catching a cold from one of them.
Gribe yakalanmayacağımdan emin olmak istiyorum.
- I want to make sure that I don't catch the flu.
Onun konuştuğu her sözü anlamak için öne doğru eğildim.
- I leaned forward, eager to catch every word he spoke.
Tom çok çalışmak ve sınıfındaki diğer öğrencilere yetişmek zorunda.
- Tom has to study hard and catch up with the other students in his class.
Onları yakalamaya çalışmak zorundayım.
- I've got to try to catch them.
Son kez balık tutmaya gittiğinde bir şey yakaladın mı?
- Did you catch anything the last time you went fishing?
Tom balık tutmaya gitti, ama bir şey yakalamadı.
- Tom went fishing, but didn't catch anything.
He caught the last three innings.
The catch of the perpetrator was the product of a year of police work.
He's a good catch.
I bent over to see under the table and got a catch in my side.
Good catch. I never would have remembered that.
She installed a sturdy catch to keep her cabinets closed tight.
The catch amounted to five tons of swordfish.
When the program catches an exception, this is recorded in the log file.
Fourteene miles Northward from the river Powhatan, is the river Pamaunke, which is navigable 60 or 70 myles, but with Catches and small Barkes 30 or 40 myles farther.
You've really caught his determination in this sketch.
The fishermen took pictures of their catch.
Be careful, that's a catch question.
Had Nancy got caught with a child? If so she would destroy her parent's dreams for her.
The enormous scarf did catch my eye.
There was a catch in his voice when he spoke his father's name.
Nice catch!.
intransitive To serve well or poorly for catching, especially for catching fish.
The kids love to play catch.