تعريف carried في الإنجليزية التركية القاموس.
- taşınmış
- taşınan
- taşınmak
Küçük çocuklar taşınmaktan hoşlanırlar.
- Small children like to be carried.
- (Ticaret) nakledilmiş
- devam
Zalim hükümdarın zulmüne rağmen, kahraman cesurca mücadeleye devam etti.
- In spite of the tyrant’s persecution, the hero valiantly carried on the struggle.
Yarası önemsizmiş gibi asker devam etti.
- The soldier carried on as if his wound was nothing.
- taşı(mak)
- taşı
Ben üç kitap taşıdım.
- I carried three books.
O, o alışkanlığı mezarına kadar taşıdı.
- She carried that habit to her grave.
- tasia
- carry
- taşımak
Onu taşımak için bir çantaya ihtiyacım var.
- I need a bag to carry it in.
Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.
- This box is too bulky to carry.
- carried out
- gerçekleştirilmiş
İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
- This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
- carried at cost
- (Ticaret) maliyet bedeliyle gösterme
- carried away
- kapılmak
- carried forward
- (Sigorta) nakil
- carried forward
- (Ticaret) nakli yekun
- carried out
- başarılmış
- carried out
- uygulanmış
- carried out
- yapılmış
Bu alanda birçok deneyler yapılmıştır.
- Many experiments have been carried out in this field.
- carried out
- yerine getirilmiş
- carried interest
- alınan faiz
- carried of
- taşıdı
- carried off
- kapalı gerçekleştirildiği
- carried on with
- ile devam
- carried out
- bkz: carry out
- carried out his duty
- görevini yürütülen
- carried to
- taşınır
- carried to term
- dönem için yapılan
- carried away by one's feelings
- hislerine kapılmak
- carried by acclamation
- alkışlarla kabul edilmiş
- carried interest
- (Ticaret) başarı komisyonu
- carried interest
- (Ticaret) başarı primi
- carry
- {f} getirmek
Sözlerinizi yerine getirmek için elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız.
- You should do your best to carry out your promises.
- carry
- {i} menzil
- carry
- {f} nakletmek
- carry
- {f} kaldırmak
- carry
- (Askeri) TAŞIMAK: Bir sancak, fors vesaireyi tespit edilmiş bir şekle göre taşımak
- carry
- {f} 1. taşımak: Carry her on your back! Onu sırtında taşı! This truck can carry a load of twenty tons. Bu kamyon yirmi tonluk bir yük carry an amount forward (to) hesaptaki bir miktarı (başka sütuna/sayfaya/deftere) nakletmek
- carry
- elde
- carry
- {i} karadan yapılan kayık taşımacılığı
- carry
- götürmek
Tom'u yatağa götürmek zorunda kaldım.
- I had to carry Tom to bed.
Tom'u üst kata götürmek zorunda kaldım.
- I had to carry Tom upstairs.
- carry
- elde etmek
- carry
- üzerinde bulundurmak
- carry
- taşıma
Tom çok miktarda nakit taşımaz.
- Tom doesn't carry much cash.
Çantayı taşımam için bana yardımcı oldu.
- He helped me to carry the bag.
- carry
- -e erişmek
- carry
- başarmak
- carry
- yanında taşımak
- carry
- üzerinde taşımak
- carry
- kaçırmak
- carry
- büyülemek
- carry
- tamamlamak
- carry
- iletmek
- carry
- (Ticaret) satmak
- carry
- üstlenmek
- carry
- getirip götürmek
- carry
- sürdürmek
- carry
- (Ticaret) sevk etmek
- get carried away
- coşmak
- get carried away
- kendini kaptırmak
- get carried away
- aşka gelmek
- get carried away
- heyecanlanmak
- carry
- {f} çekmek
- carry
- bulundurmak
- carry
- desteğini kazanmak
- carry
- geçirmek
- carry
- yardım etmek
Kutu o kadar ağırdı ki Tom Mary'nin onu eve götürmesine yardım etmek zorunda kaldı.
- The box was so heavy that Tom had to help Mary carry it home.
- carry
- erişmek
- carry
- ulaşmak
- carry
- bulaştırmak
- carry
- kabul edilmek
- carry
- desteklemek
- carry
- taşı
O, sırtında bir sırt çantası taşıyor.
- She is carrying a backpack on her back.
Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
- I helped carry those bags.
- carry
- içermek
- carry
- ağırlığını çekmek
- carry
- onaylamak
- carry
- {i} golfte topun vurulmadan önceki gidişi
- get carried away
- Kendini kaptırmak, kapılıp gitmek; heyecanlanıp aşırıya kaçmak
- got carried away
- kapılmak yok
- he gets carried away and rambles on.
- diye götürdüler ve Ramblas'a
- to be carried
- yapılacak
- amount carried forward
- (isim)kli yekun, toplam aktarım
- amount carried forward
- toplam aktarım
- amount carried forward
- nakli yekun
- carry
- {f} çakmak
- carry
- {f} menzili olmak
- carry
- {f} satışa sunmak
- carry
- {f} sağlamak
- carry
- {f} taşıyıcılık yapmak
- carry
- taşıyıcı vazifesi görmek
- carry
- taşımak: Carry her on your back! Onu sırtında taşı! This truck can carry a load of twenty tons. Bu kamyon yirmi tonluk bir yük carry an amount forward (to) hesaptaki bir miktarı (başka sütuna/sayfaya/deftere) nakletmek
- carry
- atıcı veya fırlat
- carry
- {f} yayımlamak
- carry
- {f} başarı kazanmak
- carry
- zaptetmek
- carry
- {f} sevketmek
- carry
- götürtmek
- carry
- elde sayısı
- get carried away
- kendinden geçmek
- get carried away
- kontrolünü kaybetmek
- get carried away
- hayretler içinde kalmak
- get carried away
- duygularına kapılmak
- traffic carried
- tasinan trafik