Leyla, Sami'yi sakinleştirmek için elinden geleni yaptı.
- Layla did her best to calm Sami down.
Tom, Mary'yi sakinleştirmek için elinden geleni yaptı.
- Tom did his best to calm Mary down.
Fırtınadan sonra bir sakinlik vardı.
- There was a calm after the storm.
Deniz sakinlikten uzak.
- The sea is far from calm.
O, tehlike karşısında sakin kalır.
- He remains calm in the face of danger.
Sakin olmak için gözlerimi kapattım.
- I closed my eyes to calm down.
Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
- Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
McClellan Lincoln'un korkularını yatıştırmak için çalıştı.
- McClellan tried to calm Lincoln's fears.
Tom görüşme odasına girmeden önce sinirlerini yatıştırmak için yavaş ve derinden nefes alıp verdi.
- Tom breathed slowly and deeply to calm his nerves before going into the interview room.
Ancak, grev huzurlu olmamıştı ve Aziz Martin Luther King, Jr her iki taraftan sabırlı ve sakin olmasını rica etti.
- The strike had not been peaceful, however, and Rev. Martin Luther King, Jr. begged both sides to be patient and calm.
Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.
- Fadil took a shower to calm his nerves down.
Onlar müziğin vahşi canavarı sakinleştirdiğini söylüyorlar ama benim için şahsen, o beni ne rahatlatıyor ne de sakinleştiriyor.
- They say that music soothes the savage beast, but for me personally, it neither relaxes me nor calms me.
Bu fırtınadan önceki sessizliktir.
- This is the calm before the storm.
Fırtına öncesi sessizlikti.
- It was the calm before the storm.
Sakinleşmek zorundasın.
- You've got to calm down.
Sami sakinleşmek zorunda.
- Sami has to calm down.
Ancak, grev huzurlu olmamıştı ve Aziz Martin Luther King, Jr her iki taraftan sabırlı ve sakin olmasını rica etti.
- The strike had not been peaceful, however, and Rev. Martin Luther King, Jr. begged both sides to be patient and calm.
Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
- Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
Düğünden önceki akşam Mary hâlâ soğuk kanlıydı.
- The evening before the wedding, Mary was still calm as a cucumber.
Christ was the calmer of a storm on the Sea of Galilee.