I don't have the nerve to watch it.
- Onu izlemeye cüret edemem.
He had the nerve to take my car without asking.
- Sormadan arabamı almaya cüret etti.
I am amazed at your audacity.
- Senin cüretine şaşırıyorum.
How dare you talk that way in front of my wife!
- Karımın önünde o şekilde konuşmaya nasıl cüret edersin!