Do you feel any attraction for this book?
- Bu kitap için herhangi bir cazibe hissediyor musun?
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
Television has a great appeal for him.
- Televizyonun onun için büyük bir cazibesi vardır.
Sami found himself drawn to Layla's charm.
- Sami kendini Leyla'nın cazibesine çekilmiş buldu.
The picture has a charm of its own.
- Resmin kendine ait bir cazibesi var.
Part of the charm of a big city lies in the variety of styles that can be seen in the architecture of its buildings.
- Büyük bir şehrin cazibesinin bir kısmı onun binalarının mimarisinde görülebilen stillerin çeşitliliğine bağlıdır.
They have a nerdy fascination.
- Modası geçmiş cazibeleri var.
I will never understand the allure of wealth.
- Servet cazibesini asla anlamayacağım.
I don't believe in spells and charms.
- Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
This palace is the most famous and best appreciated attraction in our city.
- Bu saray bizim şehirde en ünlü ve en iyi takdir edilen cazibesidir.