buluşulmuş

listen to the pronunciation of buluşulmuş
التركية - الإنجليزية
met
of Mete, to dream
Meteorology (data)
Multiple Employer Trust
See Ortho-, and Para-
es and bounds A time-honored land surveying method of describing land in terms of shape and boundary dimensions
of Meet
Having less than the highest number of hydroxyl groups; - - said of acids; as, metaphosphoric acid
meteorology
old name for CET time
Mission Elapsed Time Begins at launch and counts up All SRTM events are keyed to this time
meteorological (refers to a weather data collection station)
past of meet
a carrying over; metathesis, a placing reversely
A prefix meaning between, with, after, behind, over, about, reversely; as, metachronism, the error of placing after the correct time; metaphor, lit
Other; duplicate, corresponding to; resembling; hence, metameric; as, meta-arabinic, metaldehyde
Met is the past tense and past participle of meet. Past tense and past participle of meet. metropolitan. the Met. the past tense and past participle of meet
Metabolic equivalents
abbreviation for metallic
Mission Elapsed Time, Mission Event Timer, or Mobile Equipment Transporter The Apollo 14 transporter was a 2 wheeled rickshaw vehicle used to carry tools, containers, spare film, etc
Memory Enhancement Technology Hewlett-Packard's technology which effectively doubles a printer's standard memory through a variety of font and data compression methods
buluş
discovery

Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious. - Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.

He became world-famous for his discovery. - O buluşundan dolayı dünyaca ünlü oldu.

buluş
invention

We have a good opinion of your invention. - Buluşunuzu önemsiyoruz.

For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first. - Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.

buluş
{i} breakthrough

Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious. - Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.

buluş
contrivance
buluş
device
buluş
find

The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out. - Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.

buluş
meet

She promised to meet him at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

She promised to meet her at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

buluş
innovation
buluş
original thought
buluş
ınvention
buluş
invention; discovery
buluş
innovation; puberty
buluş
finding
buluş
brainchild
buluş
detection
buluş
creation
buluş
invention; innovation; discovery
buluş
{i} puberty
buluş
rendezvous

Tom and the rest of the robbers rendezvoused at a subway station. - Tom ve kalan soyguncular bir metro istasyonunda buluştular.

We're approaching the rendezvous point. - Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.

التركية - التركية

تعريف buluşulmuş في التركية التركية القاموس.

buluş
Bulma işi veya biçimi
buluş
Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaşma veya yöntem geliştirme, icat
buluş
Bulma işi veya biçimi. İlk defa yeni bir şey yaratma, icat
buluş
İlk defa yeni bir şey yaratma, icat
buluş
Konu, duygu, düşünce ve hayalde başkalarının etkisinden sıyrılarak bunların işlenişinde yeni bir yol tutma
buluş
Konu, duygu, düşünce ve hayalde başkalarının etkisinden sıyrılarak, bunların işlenişinde yeni bir yol tutma
buluş
Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaşma veya yöntem geliştirme, icat: "Bu orjinal buluşu Vali Beye borçluyuz."- S. F. Abasıyanık
buluşulmuş
المفضلات