It was awesome to meet you in real life!
- Seninle gerçek hayatta buluşmak harikaydı.
Meg was happy about meeting Tom again.
- Meg Tom'la tekrar buluşmaktan mutluydu.
Do you want to get together this weekend?
- Bu hafta sonu buluşmak ister misin?
How would you like to get together this weekend?
- Bu hafta sonu nasıl buluşmak istersiniz?
Dan didn't even want to date Linda.
- Dan, Linda ile buluşmak bile istemiyordu.
Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John.
- Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.
Tom is eager to meet Mary again.
- Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
Tom went to Boston to meet Mary.
- Tom Mary ile buluşmak için Boston'a gitti.
Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious.
- Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.
The discovery of electricity gave birth to an innumerable number of inventions.
- Elektriğin keşfi sayısız buluş icat etmiştir.
The computer is a recent invention.
- Bilgisayar yeni bir buluştur.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
Never did I dream of meeting you here.
- Burada seninle buluşmayı asla hayal etmedim.
Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
Tom couldn't make the grade with Mary; she refused him when he asked her for a date.
- Tom Mary ile amacına ulaşamadı; ondan buluşma talep ettiğinde o onu reddetti.
Tom went on a date with Mary.
- Tom Mary ile buluşmaya gitti.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.
Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious.
- Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.
Sami met Layla through an online dating service.
- Sami çevrimiçi bir buluşma hizmeti aracılığıyla Leyla ile tanıştı.
I started dating her.
- Ben onunla buluşmaya başladım.
Tom made an appointment to meet Mary the following day.
- Tom, ertesi gün Mary ile buluşmak için randevu verdi.
I canceled an appointment with her.
- Onunla olan bir buluşmayı iptal ettim.
The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
- Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
He promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
She promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Tom and the rest of the robbers rendezvoused at a subway station.
- Tom ve kalan soyguncular bir metro istasyonunda buluştular.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
She promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.