bulaşıklar

listen to the pronunciation of bulaşıklar
التركية - الإنجليزية
dishes

I'm doing the dishes. - Bulaşıkları yıkıyorum.

She was washing the dishes. - O, bulaşıkları yıkıyordu.

Third-person singular simple present indicative form of dish
plural form of dish
Dishwashing

After dinner they had to do the dishes.

Crockery used for serving or cooking food
{i} dishware, tableware
plural of dish
third person singular of dish
bulaşık
dishes

She was washing the dishes. - O, bulaşıkları yıkıyordu.

Let me help you with the dishes. - Sana bulaşıkları yıkamanda yardım edeyim.

bulaşık
grime
bulaşık
soiled
bulaşık
blur
bulaşık
dirty

Tom often leaves dirty dishes in the sink. - Tom kirli bulaşıkları çoğunlukla lavaboda bırakır.

The kitchen sink was full of dirty dishes. - Mutfak lavabosu kirli bulaşıklarla doluydu.

Bulaşık
the dishes
bulaşık
disreputable, suspect, shady, unlawful, improper
bulaşık
clinging, annoying, pestiferous
bulaşık
dirty dishes, dishes; smeared over; soiled, dirty
bulaşık
smeared, bedaubed, soiled; tainted
bulaşık
septic
التركية - التركية

تعريف bulaşıklar في التركية التركية القاموس.

Bulaşık
gap
Bulaşık
çepel
bulaşık
Yapışkan, sulu. İz, etki, kalıntı: "Daha balayının bulaşığı geçmedi."- B. Felek
bulaşık
Yiyecek veya içecekte kullanılan yıkanmamış mutfak eşyası veya kap kacak
bulaşık
Yapışkan, sulu
bulaşık
Düzensiz, karışık: "Bu karmakarışık ve bulaşık âlemi kendi hâline bırakırdı."- A. Ş. Hisar
bulaşık
İz, etki, kalıntı
bulaşık
Bulaşmış olan
bulaşık
Düzensiz, karışık
bulaşık
Yiyecek veya içecekte kullanılan yıkanmamış mutfak eşyası veya kap kacak: "Tava indirilir, tepsilere dökülür, tepsiler güneşe konur, yıkanacak bulaşıklar kuyu başına götürülür."- M. Ş. Esendal
bulaşıklar
المفضلات