Bu ekmek çok lezzetli.
- Dieses Brot ist sehr lecker.
Dünya'da o kadar aç insanlar var ki, tanrı onlara ekmekten başka şekilde gözükmüyor.
- Es gibt Leute auf der Welt, die so hungrig sind, dass Gott ihnen nicht erscheinen kann, außer in Form von Brot.
Ekmek küflüydü, ama Tom yine de onu yedi.
- Das Brot war schimmlig, aber Tom aß es trotzdem.
İncil'de, İnsan yalnız ekmek ile yaşamayacak diyor.
- It says in the Bible, Man shall not live on bread alone.
Kutunun içinde taze ekmek var mıydı?
- Was there fresh bread in the box?
Tom ailede evin geçimini sağlayan tek kişi.
- Tom is the only breadwinner in the family.
Bu ailenin geçimini sağlayan kişi o.
- She's the breadwinner in this family.
Parası olmadığı zaman hiç ekmek alamazdı.
- When he had no money, he couldn't buy any bread.
Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
- He had barely enough money to buy bread and milk.
Ben glutensiz ekmek için tarifeyi paylaştım.
- I shared the recipe for gluten-free bread.
Mary bir somun ekmek için süpermarkete girerken Tom arabada bekledi.
- Tom stayed in the car while Mary ran into the supermarket for a loaf of bread.
I baked you a loaf of bread.
- Ich habe dir einen Laib Brot gebacken.
She gave her grandchildren a bottle of milk and a piece of ham and a loaf of bread, and they set out for the great gloomy wood.
- Sie gab ihren Enkelkindern eine Flasche Milch, ein Stück Schinken und einen Laib Brot und schickte sie dann in den großen düsteren Wald hinein.
French bread is delicious.
- Französisches Brot schmeckt gut.