تعريف boyun في التركية الإنجليزية القاموس.
- neck
Tom was wearing a neck brace.
- Tom siyah bir boyunluk takıyordu.
When he shouted, the veins in his neck stood out clearly.
- O bağırdığında onun boyun damarları açıkça görünüyordu.
- responsibility
- jugular
- scape
- (Tıp) collum
- theoretical throat
- col
The weather is cold all year here.
- Burada tüm sene boyunca hava soğuktur.
It is very cold here all the year round.
- Burası tüm sene boyunca soğuk olur.
- (Coğrafya) pass
As Jesus passed along the Sea of Galilee, he saw Simon and his brother Andrew casting a net into the lake.
- İsa, Galilee Denizi boyunca geçerken, Simon ve kardeşi Andrew'in göle bir ağ attıklarını gördü.
We crawled like so many ants along the mountain pass.
- Biz dağ geçişi boyunca pek çok karıncalar gibi süründük.
- cervical
Mary suffers from a herniated cervical disc.
- Mary Boyun fıtığından muzdarip.
All mammals have seven cervical vertebrae.
- Bütün memelilerin yedi tane boyun omuru vardır.
- neck; cervix; pass, col
- geog. pass, defile
- cervix
- scrag
- saddle
- (Tıp) jugulum
- swivel
- boyun eğmek
- submit
I would rather die than submit.
- Boyun eğmektense ölmeyi tercih ederim.
I was forced to submit to my fate.
- Ben kaderime boyun eğmek için zorlandım.
- boyun eğmek
- give in
I always have to give in to him.
- Ben her zaman ona boyun eğmek zorundayım.
She usually has to give in to her big sister.
- O genellikle ablasına boyun eğmek zorunda.
- boyun eğmek
- comply
- boyun eğmez
- challenging
- boyun bandı
- Barber neck tape
- boyun atkısı
- scarf
- boyun eğen
- submissive
- boyun eğme
- resignation
- boyun eğme
- submission
- boyun eğmek
- bow
I don't want to bow down to him.
- Ona boyun eğmek istemiyorum.
- boyun eğmek
- give way
- boyun eğmek
- (Politika, Siyaset) obey
- boyun eğmek
- indulge
- boyun bağı
- cravat
- boyun bağı
- (Tekstil) tie
- boyun bağı
- necktie
- boyun deri kası
- (Anatomi,Tıp) platysma
- boyun eğdirmek
- hold down
- boyun eğen
- sequacious
- boyun eğerek
- comply
- boyun eğme
- compliance
- boyun eğme
- discipline
- boyun eğme
- bending
- boyun eğme
- abidance
- boyun eğmek
- (Dilbilim) accommodate oneself
- boyun eğmek
- (deyim) knuckle under to
- boyun eğmek
- acquiesce
- boyun eğmek
- succumb
- boyun eğmek
- (Dilbilim) give way to
- boyun eğmek
- agree to
- boyun eğmek
- truckle to
- boyun eğmek
- defer to
- boyun eğmek
- (Dilbilim) give in to
She usually has to give in to her big sister.
- O genellikle ablasına boyun eğmek zorunda.
I always have to give in to him.
- Ben her zaman ona boyun eğmek zorundayım.
- boyun eğmek
- yield
We had to yield to their request.
- Onların ricasına boyun eğmek zorunda kaldık.
- boyun eğmek
- kiss the dust
- boyun eğmeme
- insubordination
- boyun eğmeyen
- recalcitrant
- boyun eğmez
- obdurate
- boyun eğmez
- hard-core
- boyun eğmez
- unflexible
- boyun eğmiş
- resigned to
- boyun eğmiş
- resigned
Tom has resignedly accepted his fate.
- Tom kaderini boyun eğmiş bir şekilde kabullendi.
- boyun fıtığı
- (Tıp) cervical discal hernia
- boyun lenf bezleri
- (Tıp) jugulodigastric nodes
- boyun omuru
- (Anatomi) cervical vertebra
- boyun çeviren
- (Hayvan Bilim, Zooloji) jynx torquilla
- boyun eğmeyen
- unwilling
- boyun fıtığı
- hernia in the neck
- boyun fıtığı
- neck hernia
- boyun aponevrozlan
- (Anatomi) cervical aponevrosis
- boyun arteri
- (Tıp) carotid
- boyun atardamarları
- (Anatomi) jugular arteries
- boyun atkısı
- neckerchief, scarf, muffler
- boyun atkısı
- tippet
- boyun atkısı
- neckerchief
- boyun borcu
- a binding duty
- boyun eksersizi
- neck exercise
- boyun ektopisi
- (Tıp) cervical ectopia
- boyun ense bağı
- (Anatomi) cervical posterior ligament
- boyun eğdirilmek
- be overpowered
- boyun eğdirme
- reduction
- boyun eğdirmek
- force to submit
- boyun eğdirmek
- to subjugate, to subdue
- boyun eğdirmek
- subjugate
- boyun eğdirmek
- overpower
- boyun eğdirmek
- subdue
- boyun eğdirmek
- subject
- boyun eğme
- subjection
- boyun eğme
- submittal
- boyun eğme
- obedience
Don't interpret their silence as obedience.
- Onların sessizliğini boyun eğme olarak algılama.
- boyun eğme
- bow
I don't want to bow down to him.
- Ona boyun eğmek istemiyorum.
The government refuses to bow to public pressure.
- Hükümet kamuoyu baskısına boyun eğmeyi reddediyor.
- boyun eğme
- indulgence
- boyun eğmek
- sit down under
- boyun eğmek
- resign oneself to
- boyun eğmek
- bow down
I don't want to bow down to him.
- Ona boyun eğmek istemiyorum.
- boyun eğmek
- surrender
- boyun eğmek
- comply with
- boyun eğmek
- truckle
- boyun eğmek
- bend the knee
- boyun eğmek
- bend
- boyun eğmek
- buckle
- boyun eğmek
- to submit, to yield, to truckle to sb, to bite the bullet, to give in (to sb/sth), to knuckle under, to succumb (to sth)
- boyun eğmek
- knuckle down
- boyun eğmek
- knuckle under
- boyun eğmek
- cave
- boyun eğmek
- to submit (to); to humiliate oneself (before)
- boyun eğmek
- buckle under
- boyun eğmemek
- hold out
- boyun eğmemek
- (deyim) scrub round
- boyun eğmemiş
- unbroken
- boyun eğmemiş
- unbowed
- boyun eğmeyerek
- uncompliantly
- boyun eğmez
- indomitable
- boyun eğmez
- unrelenting
- boyun eğmez
- inexorable
- boyun eğmez
- inflexible
Tom is quite inflexible.
- Tom oldukça boyun eğmez.
I think Tom is inflexible.
- Sanırım Tom boyun eğmez.
- boyun eğmez
- unyielding
- boyun eğmez tip
- hard-liner
- boyun eğmezlik
- indomitableness
- boyun eğmezlik
- inflexibleness
- boyun eğmiş bir halde
- resignedly
- boyun hillali kaz
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: ördekgiller) [syn.: boyun hillali kaz, yosun kazı] brant goose
- boyun ile ilgili
- jugular
- boyun kaynaklı flanş
- weld neck flange
- boyun kaynağı
- flange weld
- boyun kökü
- the base of the neck
- boyun kürkü
- necklet
- boyun mikrofonu
- necklace microphone
- boyun mikrofonu
- lavalier microphone
- boyun noktası
- saddle point
- boyun sempatiği
- (Anatomi) cervical sympathetic nerve
- boyun sinirleri
- (Anatomi) cervical nerves
- boyun takıları
- neckwear
- boyun toplardamarı
- (Anatomi) jugular vein
- boyun tutulması
- crick in one's neck
- boyun tutulması
- stiff neck, crick
- boyun tutulması
- stiff neck
I woke up with a stiff neck.
- Bir boyun tutulmasıyla uyandım.
- boyun tüyleri
- (kuş) ruffle
- boyun tüyleri
- hackle
- boyun tüyleri
- (hayvanlarda) ruff
- boyun verme
- waisting
- boyun yatağı
- neck bearing
- boyun yatağı
- (Otomotiv) brake screw support bracket
- boyun çarpılması
- (Pisikoloji, Ruhbilim) torticollis
- boyun eğmek
- conform
- boyun eğmek
- mind
- baş-boyun
- (Tıp) head and neck
- boyun eğmek
- (deyim) crush into submission
- femur boyun
- (Tıp) femoral neck
- boyun eğen
- obsequious
- boyun eğme
- subservience
- boyun eğme
- subordination
- boyun eğmek
- bow to
- boyun eğmek
- back down
- boyun eğmek
- waver
- boyun eğmek
- come to terms with
- boyun eğme
- humility
- boyun eğmek
- down bow
- horozun boyun tüy
- The rooster hackle
- boyun egmek
- (deyim) give way
- boyun eğen
- conformable
- boyun eğme
- acquiescence
- boyun eğme
- submit
I would prefer that you didn't submit this.
- Buna boyun eğmemeni tercih ederim.
I was forced to submit to my fate.
- Ben kaderime boyun eğmek için zorlandım.
- boyun eğme
- amenability
- boyun eğme
- duty
- boyun eğmek
- knuckle
- boyun eğmez
- unflinching
- boyun eğmez
- inductile
- cezaya boyun eğmek
- kiss the rod
- kadere boyun eğmek
- to bow to fate, to bow to the inevitable
- kadere boyun eğmiş
- resigned to fate
- kaderine boyun eğmek
- meet one's doom
- kaderine boyun eğmiş
- resigned
- korku ile boyun eğdirmek
- overawe
- kırmızı boyun batağan
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: batağangiller) [syn.: kırmızı boyun batağan, kırmızı boyunlu, kızılgerdanlı dalgıç] red-necked grebe
- tutulmuş boyun
- stiff neck
- yivli boyun
- spandrel
- çaresizliğe boyun eğmek
- yield to despair