I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
Our boat won by two lengths.
- Teknemiz iki boyla kazandı.
Tom and his brother are about the same height.
- Tom ve erkek kardeşi yaklaşık aynı boyda.
Meg is about the same height as Ken.
- Meg Ken ile yaklaşık aynı boydadır.
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
The Gauls are close to the Germanic tribes.
- Galyalılar, Germen boylarına yakındır.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları hayal etmek zordur.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları görselleştirmek zordur.
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.
- A lot of boys are running in the park.
Bu, saatini bulan delikanlı.
- This is the boy who found your watch.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Ağacın altında bazı erkek çocukları var.
- There are some boys under the tree.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Benim bütün oğullarım büyüdü.
- My boys are all grown up.
Oğullarım benim her şeyimdir.
- My boys are my everything.
Çocuk okumayı beceriyormuş gibi yapıyordu, ama kitabı baş aşağı tutuyordu.
- The boy pretended he could read, but he was holding the book upside down.
Çocuk bir sal üstünde nehirden aşağıya doğru gitti.
- The boy went down the river on a raft.