تعريف boringly في الإنجليزية التركية القاموس.
- tuzsuz bir halde
- bore
- {f} bunaltmak
- boring
- bıktıran
- boring
- sıkıcı
Küçük kasabada hayat sıkıcıdır.
- Life in a small town is boring.
Evde kalmak sıkıcıdır.
- Staying at home is boring.
- bore
- {f} delmek
- bore
- usandırmak
- bore
- sıkmak
Canınızı sıkmak istemiyorum.
- I don't want to bore you.
Zaten bildiğin şeyleri tekrarlayarak seni sıkmak istemiyorum.
- I don't want to bore you by repeating things you already know.
- bore
- can sıkmak
- boring
- can sıkıcı
Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi.
- Tom was boring, but Mary wasn't.
- bore
- delik
- bore
- oymak
- bore
- kabak tadı vermek
- bore
- {i} can sıkıcı kimse
- bore
- sıkıcı tip
- bore
- "bear" fiilinin geçmiş hâli
- bore
- kalibre
- bore
- sıkıcı şey
- boring
- can sıkıc
Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi.
- Tom was boring, but Mary wasn't.
- bore
- sondaj deliği
- bore
- usanç vermek
- bore
- başını ağrıtmak
- bore
- can sıkan
- bore
- kafa şişirmek
- bore
- sondalamak
- bore
- kutur
- bore
- çap mermi
- bore
- taciz etmek
- bore
- bıkkınlık vermek
- bore
- esnetmek
- bore
- (Otomotiv) silindir çapı
- bore
- iç çap
- boring
- (Jeoloji) sondaj yapma
- boring
- sürme
- boring
- (Madencilik) sondaj deliği
- boring
- bayıcı
- boring
- boğucu
- boring
- delik açma
- boring
- boru sürme
- boring
- boru çapı
- boring
- tuzsuz
- boring
- iç çap
- boring
- delme
- bore
- büyük gel dalgası
- bore
- {i} can sıkıcı
- bore
- oyuk
- bore
- delgi
- bore
- canını sıkmak
Canını sıkmak istemiyorum.
- I don't want to bore you.
- bore
- can sıkıcı/usandırıcı/bezdirici kimse
- boring
- {f} bıktır
O bıktırıcı ve sıkıcıydı.
- It was tedious and boring.
- bore
- kafa ütülemek
- bore
- {i} belâ
- bore
- {f} kafa uzatmak (at)
- bore
- {i} oyu
Tüm öğleden sonra video oyunlarından sıkılmadın mı?
- Do you not get bored of videogames all afternoon?
Mary oyundan sıkılmış gibi görünüyor.
- Mary seems to be bored with the game.
- bore
- met dalgası
- bore
- {f} sondaj yapmak
- bore
- delik/sonda/dalga/sıkıntı
- bore
- boru
- bore
- {f} daraltmak
- bore
- del/ilerle/sık
- bore
- {f} delik açmak
- bore
- {i} kuyu
- bore
- {i} dert
- bore
- kutru
- bore
- f., bak. bear 2
- bore
- {i} yüksek dalga
- bore
- (Askeri) Namlu içi silindir
- bore
- sondaj çukuru
- bore
- {i} çap (mermi)
- bore
- {i} sonda
- bore
- baş belas
- bore
- {i} sıkıntı
Can sıkıntısı onun en kötü düşmanı.
- Boredom is his worst enemy.
Can sıkıntısı çok büyük bir sorundur.
- Boredom is a huge problem.
- bore
- (Askeri) NAMLU İÇİ: Bir silah namlusunun, birleştirme konisinden ağzına kadar olan iç kısmı
- bore
- (Nükleer Bilimler) kovan
- bore
- bear taşı/doğur/çek/dön
- bore
- sondaj kuyusu
- bore
- çap
- boring
- delik açılırken cıkan moloz