Tom ve Mary bunalmış görünüyorlar.
- Tom and Mary look bored.
Bu inekler bunalmış görünüyor.
- These cows look bored.
Muhtemelen çok sıkılmışsın.
- You're probably bored stiff.
Mary oyundan sıkılmış gibi görünüyor.
- Mary seems to be bored with the game.
Sıkılmak bir günahtır.
- To be bored is a sin.
Sıkılmak şöyle dursun, biz çok eğlendik.
- Far from being bored, we had a very good time.
Tom canı sıkılmış görünüyordu.
- Tom seemed to be bored.
Tom'un yüzünde bıkkın, ilgisiz bir görünüş vardı.
- Tom had a bored, disinterested look on his face.
Tom yüzünde bıkkın bir ifadeyle uzaya bakıyordu.
- Tom was staring out into space with a bored expression on his face.
Ben pazartesi akşamları hep sıkkınımdır.
- I'm always bored on Monday evenings.
Sami sıkkın ve huzursuzdu.
- Sami was bored and restless.
Şu anda sıkılıyor musun?
- Are you bored right now?
Şu anda gerçekten sıkılıyorum.
- I'm really bored right now.
Zaten bildiğin şeyleri tekrarlayarak seni sıkmak istemiyorum.
- I don't want to bore you by repeating things you already know.
Canınızı sıkmak istemiyorum.
- I don't want to bore you.
Sıkılmak bir günahtır.
- To be bored is a sin.
Canını sıkmak istemiyorum.
- I don't want to bore you.
Mary oyundan sıkılmış gibi görünüyor.
- Mary seems to be bored with the game.
Tüm öğleden sonra video oyunlarından sıkılmadın mı?
- Do you not get bored of videogames all afternoon?
Dürüst olmak gerekirse, onun konuşmaları her zaman bir sıkıntı.
- To be honest, his talks are always a bore.
Can sıkıntısı çok büyük bir sorundur.
- Boredom is a huge problem.
The piano teacher's bored look betrayed he wasn't paying much attention to his pupil's boringly stereotype rendition of the brilliantly composed etudes.
... is a solution that ends within 24 hours. As soon as a bored Norwegian teenager encounters ...