She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
He left the last page blank.
- O, son sayfayı boş bıraktı.
The room has been empty for a long time.
- Oda uzun süredir boş.
This box is empty. It has nothing in it.
- Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.
What does Tom do in his free time?
- Tom boş zamanında ne yapar?
Are you free on Friday afternoon?
- Cuma öğleden sonra boş musunuz?
I tried to keep in with her in vain.
- Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
Dick tried to solve the problem, in vain.
- Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
She parked her car in a vacant lot.
- O, boş bir arazide arabasını park etti.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
I was thinking about getting a divorce.
- Ben boşanma hakkında düşünüyordum.
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office.
- Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
He idled away a whole day.
- Bütün bir günü boşa geçirdi.
What do you do in your spare time?
- Boş zamanında ne yaparsın?
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
Clear the road. It's not safe.
- Yolu boşaltın. Güvenli değil.
I've cleared my schedule.
- Programımı boşalttım.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom unloaded groceries from the car.
- Tom arabadan yiyecekleri boşalttı.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
In this way, we waste a lot of time.
- Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.
McClellan wasted no time.
- McClellan zamanı boşa harcamadı.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
The fitting room over there is unoccupied.
- Oradaki elbise deneme odası boş.
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
He has no leisure for sport.
- Onun spor için boş zamanı yok.
Please look through these papers at your leisure.
- Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.