boşta

listen to the pronunciation of boşta
التركية - الإنجليزية
unattached
a) unemployed, out of work işsiz b) (vites) neutral, out of gear
out of gear
idled
fancy-free
unemployed
idle

I thought he was busy, but on the contrary he was idle. - Onun meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine boştaydı.

No matter how rich a man may be, he ought not to be idle. - İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.

neutral

You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere. - İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.

out of work
at loose ends
fancy free
boş
blank

He left the last page blank. - O, son sayfayı boş bıraktı.

Give me a blank sheet of paper. - Bana boş bir sayfa kağıt verin.

boş
empty

The room has been empty for a long time. - Oda uzun süredir boş.

This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed. - Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.

boşta gezmek
slope around
boşta gezmek
to live without working
boşta gezmek
to be at loose ends
boşta kalmak
to be without work
boşta olmak
(vites) to be in neutral
boşta olmak
idle
boşta çalışma
idling
boşta çalışma
no load
boşta çalışmak
to idle
boş
{s} free

Are you free on Friday afternoon? - Cuma öğleden sonra boş musunuz?

I am never free on Sundays. - Pazar günleri asla boş değilim.

boş
vain

Dick tried to solve the problem, in vain. - Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.

I tried in vain to persuade him not to smoke any more. - Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.

boş
vacant

Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure. - Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

boş
hollow

This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap. - Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.

It was another hollow promise. - O başka bir boş sözdü.

boş
{s} ineffective
boş
{s} thin

This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking. - Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.

I was thinking about getting a divorce. - Ben boşanma hakkında düşünüyordum.

(motor) boşta
idly
boş
(Otomotiv) neutral

You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere. - İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.

boş
inutile
boş
stark
boş
inert
boş
(Otomotiv) neutral position
boş
vacancy

Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office. - Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.

They filled the vacancy by appointment. - Atama ile boş kontenjanı doldurdular.

boş
(Dilbilim) zero
boş
devoid
boş
yeast
boş
(Bilgisayar) scratch
vites boşta gitmek
coast
boş
{i} voiding
boş
uninhabited
boş
devoid of
boş
idle

No matter how rich a man may be, he ought not to be idle. - İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.

He idled away a whole day. - Bütün bir günü boşa geçirdi.

boş
spare

I play the guitar in my spare time. - Boş zamanımda gitar çalarım.

I translate sentences on Tatoeba in my spare time. - Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.

boş
bare

The apartment was completely bare when we moved in. - Taşındığımızda daire tamamen boştu.

The shelves were pretty bare. - Raflar oldukça boştu.

boş
clear

Clear off the shelf, and you can put your books there. - Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.

The waiting room is clearing out. - Bekleme odası boşalıyor.

boş
pathological
boş
clean

Tom cleaned out his bank accounts and disappeared. - Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.

The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water. - Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.

boş
airy
boş
blanky
boş
unloaded

They unloaded the ship. - Gemi yükünü boşalttı.

Tom unloaded the car. - Tom arabayı boşalttı.

boş
barren
boş
nugatory
boş
inane
boş
waste

Tom regretted having wasted a great deal of his life. - Tom hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.

In this way, we waste a lot of time. - Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.

boş
bubble
boş
at leisure
boş
futile
boş
desolate
boş
empty of
boş
to empty
boş
blank , free , empty , null
boş
expressionless
boş
flat

I have to push my bike because one of the tyres is flat. - Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

boş
disengaged
boş
fallacious
boş
slack, not under tension (rope)
boş
chimerical
boş
for hire
boş
unemployed; free
boş
captious
boş
without foundation
boş
frivolous
boş
desert
boş
unoccupied

The boats looked unoccupied. - Tekneler boş görünüyordu.

The fitting room over there is unoccupied. - Oradaki elbise deneme odası boş.

boş
empty; bare; vacant; unemployed" " işsiz; free; ignorant, useless; (kaset, kâğıt, vb) blank; vain, futile, abortive, barren; (anlamsız) blank, inane
boş
uncultivated (land)
boş
without any foundation
boş
ignorant
boş
bootless
boş
gaseous
boş
frothy
boş
{s} unengaged
boş
{s} windy
boş
{s} pointless
boş
splutter
boş
{s} null
boş
{s} void

Fadil felt a void in his life. - Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.

A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void. - Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.

boş
abortive
boş
{s} vacuous
boş
{s} ineffectual
boş
fustian
boş
{s} tenantless
boş
otiose
boş
{s} invalid
boş
wishy washy
boş
godforsaken
boş
unwritten
boş
meaning

Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you. - Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.

boş
{s} unfounded
boş
{s} yeasty
boş
{s} puerile
boş
{s} unprofitable
boş
{s} trumpery
boş
disengage
boş
{s} purposeless
boş
leisure

You can do it at your leisure. - Onu boş zamanınızda yapabilirsiniz.

He has no leisure for sport. - Onun spor için boş zamanı yok.

boş
{s} meaningless
boş
soap

Those who wash the donkey's head waste soap. - Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.

boş
{s} punk
vites boşta sürüş
(Otomotiv) neutral driving
التركية - التركية

تعريف boşta في التركية التركية القاموس.

Boş
tehi
Boş
(Osmanlı Dönemi) MESCUR
Boş
tıngır
Boş
açık
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan
boş
Habersiz, hazırlıksız
boş
Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal
boş
Yapılacak işi olmayan
boş
Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz."- R. N. Güntekin
boş
Yararsız, nafile: "Karamsar olmamak için ne kadar çırpınsak boş."- R. H. Karay. İşsiz bir biçimde: "Boş oturmak, aylak durmak insanı çabuk çökertir."- H. Taner
boş
Anlamsız
boş
Bir işe yaramayan: "Yaşlı başlı insanlarız dedi
boş
işsiz
boş
Bilgisiz
boş
Verimsiz
boş
Yararsız, nafile
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan: "Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler."- A. Gündüz
boş
İşsiz bir biçimde
boş
Bilgisiz: "Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar."- S. F. Abasıyanık
boş
Habersiz, hazırlıksız: "Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım."- O. Pamuk
boş
Anlamsız: "Babam, kuvvetli bir darbe yemiş gibi şaşkın, boş gözlerle bakakaldı."- O. Kemal
boş
Bir işe yaramayan
boşta
المفضلات