تعريف boşa في التركية الإنجليزية القاموس.
- for nothing
All my pains went for nothing.
- Bütün çabalarım boşa gitti.
- in vain
- all for nothing
- down the drain
- divorce
Tom divorced his first wife more than fifteen years ago.
- Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.
I will consent to the divorce.
- Boşanmayı kabul edeceğim.
- boş
- blank
He left the last page blank.
- O, son sayfayı boş bıraktı.
They filled in the blanks.
- Onlar boşlukları doldurdular.
- boş
- empty
Please replace the empty ink cartridge in the printer.
- Yazıcının boş mürekkep kartuşunu lütfen değiştir.
The room has been empty for a long time.
- Oda uzun süredir boş.
- boşa harcamak
- waste
It's illegal to waste water here.
- Burada suyu boşa harcamak yasal değildir.
I didn't want to waste my time.
- Zamanımı boşa harcamak istemedim.
- boşa çıkarmak
- cancel
- boşa çıkarmak
- frustrate
- boşa çıkarmak
- disappoint
- boşa harcamak
- scatter
- boşa harcamak
- dissipate
- boşa dönmek
- run idle
- boşa gitmek
- (deyim) Go in vain
- boşa almak
- disengage
- boşa almak
- 1. to prop up (a building) temporarily for repairs. 2. mech. to uncouple, release
- boşa almak
- ungear
- boşa almak
- to declutch
- boşa almak (vites)
- (Otomotiv) declutch
- boşa dönmek
- to run idle
- boşa geçen
- idle
- boşa geçirmek
- loiter away
- boşa geçirmek
- dawdle
- boşa geçirmek
- loaf away
- boşa geçirmek
- frig
- boşa geçirmek
- idle away
- boşa geçirmek
- dawdle away
- boşa geçirmek
- potter away
- boşa geçirmek
- waste
- boşa geçirmek
- fool away
- boşa geçirmek
- drone away
- boşa geçirmek
- dream something away
- boşa geçirmek
- fribble
- boşa geçirmek
- to dream sth away
- boşa giden
- down the drain
- boşa gitmek
- 1. to be wasted. 2. to be of no use
- boşa gitmek
- go to waste
- boşa gitmek
- to come to naught, to go for nothing, to go up in smoke, to go down the drain
- boşa gitmek
- be wasted
- boşa harcama
- extravagance
- boşa harcama
- waste
Let's hurry so as not to waste time.
- Zamanı boşa harcamamak için acele edelim.
Don't waste your time and money.
- Zamanını ve paranı boşa harcama.
- boşa harcama
- squander
- boşa harcama
- wastage
- boşa harcamak
- fling away
- boşa harcamak
- squander
- boşa harcamak
- misapply
- boşa harcamak
- throw away
- boşa harcamak
- to dissipate, to misspend, to fritter sth away (on sth)
- boşa harcamak
- squander away
- boşa harcamak
- chuck away
- boşa harcamak
- idle
- boşa harcamak
- pass away
- boşa harcamak
- idle away
- boşa harcamak
- fritter away
- boşa harcamak
- misspend
- boşa harcamak
- frivol away
- boşa harcamak
- cast away
- boşa harcamak
- lavish
- boşa harcamak
- trifle away
- boşa harcamak
- footle
- boşa harcamak
- fritter
- boşa harcanan
- waste
- boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz
- (Konuşma Dili) However I try to do it, it still does not work
- boşa kürek çekmek
- talk in circles
- boşa kürek çekmek
- run in circles
- boşa tüketilen nefes
- voice in the wilderness
- boşa çalışma
- wastage of energy
- boşa çalışmak/işlemek
- (for a machine) to run on no load, run light
- boşa çıkaran
- frustrating
- boşa çıkarma
- invalidation
- boşa çıkarmak
- baffle
- boşa çıkarmak
- invalidate
- boşa çıkarmak
- blight
- boşa çıkarmak
- shoot down
- boşa çıkarmak
- to defeat, to frustrate
- boşa çıkarmak
- puncture
- boşa çıkarmak
- defeat
- boşa çıkarmak
- fail
- boşa çıkma
- frustration
- boşa çıkma
- miscarriage
- boşa çıkmak
- founder
- boşa çıkmak
- come to nothing
- boşa çıkmak
- fizzle out
- boşa çıkmak
- to turn out to be nothing
- boşa çıkmak
- come to naught
- boşa çıkmak
- fail
- boşa çıkmak
- puncture
- boşa çıkmak
- to fizzle out, to come to naught, to miscarry
- boşa çıkmak
- fizzle
- boşa çıkmak
- be blighted
- boşa çıkmış
- aborted
- boş
- {s} free
What does Tom do in his free time?
- Tom boş zamanında ne yapar?
If I were free, I would accept his invitation.
- Ben boş olsam, onun davetini kabul ederim.
- boş
- vain
I tried in vain to persuade him not to smoke any more.
- Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.
Dick tried to solve the problem, in vain.
- Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.
- boş
- vacant
Two seats remained vacant.
- İki koltuk boş kaldı.
Is there a vacant seat?
- Boş bir koltuk var mı?
- boş
- hollow
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
- boş
- {s} ineffective
- boş
- {s} thin
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
I was thinking about getting a divorce.
- Ben boşanma hakkında düşünüyordum.
- boş
- (Otomotiv) neutral
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
- boş
- inutile
- boş
- stark
- boş
- inert
- boş
- (Otomotiv) neutral position
- boş
- vacancy
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
- boş
- (Dilbilim) zero
- boş
- devoid
- boş
- yeast
- boş
- (Bilgisayar) scratch
- boş
- {i} voiding
- boş
- uninhabited
- boş
- devoid of
- boş
- idle
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
He idled away a whole day.
- Bütün bir günü boşa geçirdi.
- boş
- spare
What do you do in your spare time?
- Boş zamanında ne yaparsın?
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
- boş
- bare
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
- boş
- clear
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
Clear the road. It's not safe.
- Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- boş
- pathological
- boş
- clean
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
- boş
- airy
- boş
- blanky
- boş
- unloaded
They unloaded the ship.
- Gemi yükünü boşalttı.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
- boş
- barren
- boş
- nugatory
- boş
- inane
- boş
- waste
No part of the pig is wasted.
- Domuzun hiçbir parçası boşa gitmedi.
Young people are apt to waste time.
- Genç insanlar, boşa zaman harcamaya eğilimlidir.
- boş
- bubble
- boş
- at leisure
- boş
- futile
- boş
- desolate
- boş
- empty of
- boş
- to empty
- emekleri boşa gitmek
- (someone's work/labor) go for nothing, be lost, be wasted
- boş
- blank , free , empty , null
- boş
- expressionless
- boş
- flat
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
- boş
- disengaged
- boş
- fallacious
- boş
- slack, not under tension (rope)
- boş
- chimerical
- boş
- for hire
- boş
- unemployed; free
- boş
- captious
- boş
- without foundation
- boş
- frivolous
- boş
- desert
- boş
- unoccupied
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
The boats looked unoccupied.
- Gemiler boş görünüyordu.
- boş
- empty; bare; vacant; unemployed" " işsiz; free; ignorant, useless; (kaset, kâğıt, vb) blank; vain, futile, abortive, barren; (anlamsız) blank, inane
- boş
- uncultivated (land)
- boş
- without any foundation
- boş
- ignorant
- boş
- bootless
- boş
- gaseous
- boş
- frothy
- boş
- {s} unengaged
- boş
- {s} windy
- boş
- {s} pointless
- boş
- splutter
- boş
- {s} null
- boş
- {s} void
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
- Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
- boş
- abortive
- boş
- {s} vacuous
- boş
- {s} ineffectual
- boş
- fustian
- boş
- {s} tenantless
- boş
- otiose
- boş
- {s} invalid
- boş
- wishy washy
- boş
- godforsaken
- boş
- unwritten
- boş
- meaning
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
- boş
- {s} unfounded
- boş
- {s} yeasty
- boş
- {s} puerile
- boş
- {s} unprofitable
- boş
- {s} trumpery
- boş
- disengage
- boş
- {s} purposeless
- boş
- leisure
I hunt elk in my leisure-time.
- Boş zamanımda Kanada geyiği avlarım.
He has no leisure for sport.
- Onun spor için boş zamanı yok.
- boş
- {s} meaningless
- boş
- soap
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.
- boş
- {s} punk
- debriyajı boşa almak
- disengage the clutch
- engelleme düzeni boşa almak
- (Havacılık) disreefing
- umudunu boşa çıkarmak
- disappoint
- umutlarını boşa çıkarmak
- be smb.'s despair
- vaktini boşa harcamak
- fiddle
- vaktini boşa harcamak
- fiddle around
- vaktini boşa harcamak
- fiddle about
- zamanını boşa geçiren
- frigging
- zamanını boşa geçirmek
- potter away
- çabaları boşa gitmek
- be back to square one
- ümidi boşa çıkma
- disappointment
- ümidi boşa çıkmak
- be disappointed of smth
- ümidini boşa çıkarmak
- disappoint