boğulmak

listen to the pronunciation of boğulmak
التركية - الإنجليزية
choke
{f} suffocate

I don't know what's worse: being dismembered or suffocated. - Hangisi daha kötü bilmiyorum: parçalara ayrılmak veya boğulmak.

get drowned
(for a motor) to be flooded
smother
slang to be cheated, be duped, be swindled
stifle
suffocate; be drowned
to be drowned out, be obliterated
(for one's voice) to get hoarse
to find (something) oppressively boring; to go crazy with, be fed up to the back teeth with
to stifle, to suffocate, to smother; to choke (on); to be drowned, to drown; (motor) to be flooded; to be inundated
to choke, strangle; to suffocate; to drown
choke on
(deyim) be food for fishes
drowned

It was a close call when the little girl almost drowned in the lake. - Küçük kız gölde boğulmaktan neredeyse kıl payı kurtuldu.

He went there swimming only to be drowned. - O sadece boğulmak için oraya yüzmeye gitti.

drown

All the passengers were saved from drowning. - Bütün yolcular boğulmaktan kurtarıldılar.

The child came near being drowned. - Çocuk boğulmak üzereydi.

be asphyxiated
asphyxiate
be drowned
suda boğulmak
drown
boğulma
(Otomotiv) flooding
boğulma
drowning

She saved her children from drowning. - O çocuklarını boğulmaktan kurtardı.

Tom was saved from drowning. - Tom boğulmaktan kurtarıldı.

boğulma
(Tıp) stricture
boğ
deaden
boğ
{f} strangled

Detectives said Tom strangled his girlfriend. - Dedektifler Tom'un, kız arkadaşını boğarak öldürdüğünü söylediler.

We know that Tom was strangled. - Biz Tom'un boğularak öldürüldüğünü biliyoruz.

boğ
suffocate

Tom suffocated Mary with a feather pillow. - Tom bir kuş tüyü yastıkla Mary'yi boğdu.

She suffocated him with a pillow. - O, onu bir yastıkla boğdu.

boğ
{f} strangling

Sami started strangling Layla. - Sami, Leyla'yı boğmaya başladı.

boğ
strangle

I didn't strangle Tom. - Tom'u boğarak öldürmedim.

I'd like to strangle him. - Onu boğarak öldürmek istiyorum.

boğ
{f} choking

Tom is choking on something. - Tom bir şeyin üzerinde boğuluyor.

Tom is choking to death. - Tom boğularak ölüyor.

boğ
asphyxiate
boğulma
choke

Tom started to choke. - Tom boğulmaya başladı.

boğulma
drownings
boğulma
the drownings
Boğulma
(Tıp) incarceration
boğ
{f} throttle
boğ
scrag
boğ
choked

She choked him with her bare hands. - O, çıplak elleriyle onu boğdu.

She was choked with tears and was unable to speak. - Gözyaşlarına boğulmuş ve konuşamamıştı.

boğulma
asphyxia
boğulma
asphyxiation
boğulma
suffocation
boğulma
{i} strangulation

Sami died of strangulation. - Sami boğulma nedeniyle öldü.

The cause of death was strangulation. - Ölüm nedeni boğulmaydı.

denizde boğulmak
go to Davy Jones's locker
gözyaşlarına boğulmak
burst into tears
gözyaşlarına boğulmak
be reduced to tears
gözyaşlarına boğulmak
to burst into tears, to burst out crying
gözyaşlarına boğulmak
melt into tears
hıçkırıklara boğulmak
sob
içinde boğulmak
be swamped with
kahkahaya boğulmak
burst into laughter
suda boğulmak
to be drowned
suda boğulmak
be drowned
suya boğulmak
to be flooded with water
sıcaktan boğulmak
stew
yaşlara boğulmak
to cry one's eyes out, cry a river
التركية - التركية
Bunalmak
Havasızlıktan ölmek: "Denize düşmeden boğulacağız diye haykırıyordu."- Halikarnas Balıkçısı
Bunalmak: "Bu misalleri görüp de Boğaziçi tepelerinin apartman yığınları ile boğulduklarına yanmaz mısınız?"- F. R. Atay
Havasızlıktan ölmek
Boğma işine konu olmak
Boğulma
(Osmanlı Dönemi) İNHİNAK
boğ
Hediye, armağan, bahşiş
boğ
Sofra bezi
boğulma
Boğulmak işi
boğulmak
المفضلات