Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
O, biricik oğlunu gömdü.
- She has buried her only son.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım.
- Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.
Bir tek ben mi partiye gideceğim?
- Will I be the only one going to the party?
Tom ancak kendini suçlayabilir.
- Tom has only himself to blame.
Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
- Only after a long dispute did they come to a conclusion.
Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı.
- Her only purpose in life was to get rich.
Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu.
- Tom worked hard only to fail the exam.
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.
- Tom has only one more night in Boston.