Bir kaza oldu. Bir adam yaralandı. Aşırı kanaması var.
- There's been an accident. A man is hurt. He's bleeding badly.
Onun yaralı bacağı tekrar kanamaya başladı.
- His wounded leg began to bleed again.
Kanamayı durdurmak için bir şey yapılmalı
- Something has to be done to stop the bleeding.
Bir kaza oldu. Bir adam yaralandı. Aşırı kanaması var.
- There's been an accident. A man is hurt. He's bleeding badly.
To keep the sound from bleeding into the other microphones.
Georgina kanayıncaya kadar dudaklarını ısırdı.
- Georgina bit her lips until they bled.
Kanayıncaya kadar dilimi ısırdım.
- I bit my tongue until it bled.
Bir kaza oldu. Bir adam yaralandı. Aşırı kanaması var.
- There's been an accident. A man is hurt. He's bleeding badly.
Ayak parmağım kanamaya başladı.
- My toe started bleeding.
Tom yerde yatan, kurşun yaraları kanayan iki adam gördü.
- Tom saw two men lying on the floor, bleeding from gunshot wounds.
The company was bleeding talent.
He was a devoted Vikings fan: he bled purple.
And so Sir Trystrames bledde bothe the over-shete and the neyther-shete, and the pylowes and the hede-shete.
Slaugthered livestock is usually bled dry prior to butchering.
Besieging the castle will bleed it white and force it to surrender.
It turns out he was too bleeding cheap to ever drain the oil.