1. together with, along with, including, inclusive of: Haşim öbür çocuklarla birlikte okula gitti. Haşim went to school along with the other children. Termosifonun fiyatı KDV'yle birlikte bir milyon liraydı. The price of the water heater, VAT included, was one million liras. 2. when, at the same time that: Kışın gelmesiyle beraber odun pahalılaştı. When winter arrived wood became more expensive. 3. although: Sadece on iki yaşında olmakla beraber motorlar hakkında epey bilgisi var. Although he's only twelve, he knows a fair bit about motors. Hakan itiraz etmekle beraber Mümtaz işin tümünü tek başına yaptı. Although Hakan objected, Mümtaz did all the work by himself. 4. as well as, apart from, besides: İyi bir şair olmakla birlikte çok yetenekli bir öğretmen. Apart from being a good poet he is also a very capable teacher
to make money. olan/olup biten all (the events) that took place. olup bitmek to happen, take place. olduğu gibi 1. as (one) is, as (it) is: İnsanları olduğu gibi kabul etmelisin. You should accept people as they are. 2. as it (they) happened: Her şeyi olduğu gibi anlatacağım. I will explain everything as it happened. 3. besides being ..., in addition to being ...; besides having ..., in addition to having ...: Hasta olduğu gibi, yoksul da. Besides being sick, he is poor. olduğu kadar 1. besides being ...; besides having ...: Oda küçük olduğu kadar, karanlık da. Besides being small, the room is dark. 2. as much as possible: Hepsini bitirmek zorunda değilsin, olduğu kadar yap. You don't have to finish it all; do what you can. Olan oldu. What's done is done. olup olacağı all: Bendeki paranın olup olacağı bu kadar. This is all the money I've got on me. Onun olup olacağı bir köy muhtarı. He'll never be anything more than the mayor of a village. Olup olacağımız toprak mı? Are we nothing more than dust? oldum bittim/oldum olası/oldum olasıya for as long as anyone can remember, from time immemorial, always. oldu olmadı It's been just about ...: Bu işe başlayalı on yıl oldu olmadı. It's been just about ten years since he began this job. olmak üzere 1. being: İşyerimizde, ikisi Fransız olmak üzere, yirmi eleman var. In our firm we have twenty personnel, two of whom are French. 2. to be on the point of being: Kahven olmak üzere. Your coffee's just about ready. olur olmaz 1. just any old, whatever, any ... that: Olur olmaz her kitabı okuma! Don't read any old book you happen to see! 2. at random, without thinking: Olur olmaz konuşma! Don't just talk whenever you feel like it
التركية - التركية
تعريف birlikte, beraber في التركية التركية القاموس.