birleştirmek

listen to the pronunciation of birleştirmek
التركية - الإنجليزية
compound
associate
unite

In the sixteenth century Ottoman Turks attempted to construct a canal in Egypt to unite Mediterranean Sea and Red Sea. - On altıncı yüzyılda Osmanlı Türkleri Akdeniz ve Kızıldeniz'i birleştirmek için Mısır'da bir kanal inşa etmeye teşebbüs ettiler.

Tom wanted to unite not divide. - Tom bölmek değil birleştirmek istedi.

join
combine

It is hard to combine business with pleasure. - İşi zevkle birleştirmek zordur.

bond
consolidate
stick together
couple
conjoin
colligate
join , merge , combine , defragment
incorporate
to unite, join (people, things) together
aggregate
amalgamate
merge
congregate
(Hukuk) attach, consolidate, incorporate
dovetail
consubstantiate
put together
to cause (people, animals) to come together in sexual union
to unite, to bind; to join, to bond, to couple; to combine; to connect; to associate; to assemble; to merge; to confederate; to incorporate; to conjoin; to amalgamate; to band together; to put together; to attach
ally
federate
chem. to combine; to associate
fuze
assemble
confederate
connect
{f} integrate
{f} unify
{f} pool
patch up
attach
ally with
yoke
(Bilgisayar) collate
gang up
close
(Askeri) fusion
joggle
piece with
mate
couple up
mount
fuse
assembly
conjoint
link up
run in
compose
desegregate
hook up
affiliate
bind
agglutinate
link
tie up
to wed
wed to
{f} inosculate
{f} tag
{f} match
piece together
mediatize
{f} interconnect
knit together
{f} reunite
birleştirme
combination
birleştirme
assembly
birleştirme
{i} affiliation
birleştirme
{i} joining
birleştirme
{i} unification
birleştirme
{i} fusion
parçaları birleştirmek
assemble
birleştirme
lace
birleştirme
(Bilgisayar) coupling
birleştirme
(Dilbilim) conjunction
birleştirme
bonding
birleştirme
(Askeri) splice
birleştirme
(İnşaat) jointing
birleştirme
connection
birleştirme
mounting
birleştirme
juncture
birleştirme
weld
birleştirme
linking
birleştirme
junction
birleştirme
merger
birleştirme
(İnşaat) couple
birleştirme
(Bilgisayar) bindery
birleştirme
(Gıda) superimpose
birleş
coalesce
birleş
{f} joining

Collagen is a protein that aids the joining of tissues. - Kollajen, dokuların birleştirilmesine yardımcı olan bir proteindir.

birleş
ally
birleş
ally to
birleş
merge with
birleş
{f} united

In 1860, Lincoln was elected President of the United States. - 1860'ta Lincoln, Birleşik Devletler başkanlığına seçildi.

The United States borders Canada. - Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ile komşudur.

birleş
{f} merged

The Mitsubishi Bank merged with the Bank of Tokyo. - Mitsubishi Bank, Tokyo Bank ile birleşti.

The twilight merged into darkness. - Alacakaranlık karanlıkla birleşti.

birleş
muck in
birleş
{f} merging
birleştirme
mergence
birleştirme
incorporation
birleştirme
union
birleştirme
consolidation
birleştirme
composing
birleştirme
{i} entegrating
birleştirme
{i} conjoining
birleştirme
(Bilgisayar) merge
birleş
allied
birleş
coalesced
birleş
{f} mesh
birleş
consort
birleş
confederate
birleştirme
aggregation
birleştirme
integration
birleştirme
assembling
birleştirme
combining
birleştirme
joining, union, incorporation
birleştirme
conflation
birleştirme
syncretism
birleştirme
liaison
brom ile birleştirmek
brominate
eklemlerle birleştirmek
articulate
iki notayı birleştirmek
slur
kabaca birleştirmek
cobble
klor ile birleştirmek
chlorinate
kurtağzı ile birleştirmek
dovetail
parçalarını birleştirmek
piece together
su ile birleştirmek
hydrate
uçlarını birleştirmek
splice
yakınlarıyla birleştirmek
interbreed
yeniden birleştirmek
re join
التركية - التركية
Bir araya getirmek: "Bu müşterek duygu ve anlayış birçok zevkleri birleştirir ve bir topluluk meydana getirirdi."- A. Ş. Hisar
Bir araya getirmek
Birleştirme
kombinasyon
Birleştirme
(Hukuk) TEVHİD
birleştirme
Birleştirmek işi veya durumu
birleştirme
Birleştirmek işi veya durumu: "Sen yardımla menfaati birleştirmenin usulünü bulmuşsun."- M. Yesarî
birleştirmek
المفضلات