They are talking with each other.
- Onlar birbirleriyle konuşuyor.
Tom and Mary aren't getting along very well with each other nowadays.
- Tom ve Mary bugünlerde birbirleriyle çok iyi geçinemiyorlar.
Alan Tate and I looked at one another for a while.
- Alan Tate ve ben bir süre birbirimize baktık.
We should try to understand one another.
- Biz birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.
We don't know each other.
- Biz birbirimizi tanımıyoruz.
My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
- Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.