bir yerde

listen to the pronunciation of bir yerde
التركية - الإنجليزية
somewhere

I remember seeing you all somewhere. - Hepinizi bir yerde gördüğümü hatırlıyorum.

He lives somewhere around the park. - O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.

as it were
anywhere

Tom says he thinks he could live anywhere. - Tom herhangi bir yerde yaşayabileceğini sandığını söylüyor.

Tom isn't currently working anywhere. - Tom şu anda herhangi bir yerde çalışmıyor.

a) somewhere, someplace b) anywhere c) as it were
sort of
someplace
in some place
some place
bir yerde bulunmak
be situated
bir yerde durmak
stop off
bir yerde ikamet etmek
abode
bir yerde kalmak (su vb)
stand
bir yerde oturan
resident
bir yerde oturan kimse
calm
bir yerde oturan kimse
occupant
bir yerde oturan kimse
habitant
bir yerde toplamak
centralize
bir yerde torpili olmak
have an in
bir yerde tutmak
store
Bir yerde bir aksaklık var
There's a hitch somewhere
bir yerde borusu öten kişi
(deyim) cock of the walk
bir yerde durmak (mola vb)
stop at
bir yerde imal edilen
manufactured in
bir yerde imal edilmiş
manufactured in
bir yerde kalmak
(Argo) jackshay
bir yerde saplanıp kalmak
get bogged down in
bir yerde yerleşmişlik
sedentariness
bir yerde çakılı kalmak
stick around
(bir yerde) yetişmek
range
bir yer
anywhere

Tom says he thinks he could live anywhere. - Tom herhangi bir yerde yaşayabileceğini sandığını söylüyor.

His daughter is eager to go with him anywhere. - Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.

bulundurmak (bir yerde)
stock
durmak (bir yerde)
stand
ikamet etme (bir yerde)
abode
olay (bir yerde) geçmek
take place
olay (bir yerde) geçmek
come about
olay (bir yerde) geçmek
occur
olmak (bir yerde)
stand
bir yer
somewhere

You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth. - Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.

I saw her somewhere two years ago. - Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.

biryerde
Somewhere
sakinler, bir yerde oturanlar
residents, those living in one place
anormal bir yerde
ectopic
ateşle barut bir arada/ yerde olmaz/durmaz
(Atasözü) It is dangerous to leave a young couple alone together
bilinmeyen bir yerde
in the middle of nowhere
bir yer
nowhere

Tom said he had nowhere to go. - Tom gidecek bir yeri olmadığını söyledi.

We're getting nowhere with these problems. - Bu sorunlarla bir yere varamıyoruz.

birdenbire durmak (bir yerde)
stop short at
bol olmak (bir yerde)
abound with
gezinmek (bir yerde)
perambulate
gizli bir yerde
in secret
güvenli bir yerde
under lock and key
herhangi bir yerde
somewhere

I have Tom's address somewhere. - Herhangi bir yerde Tom'un adresine sahibim.

kalmak (bir yerde)
tarry
kâlbime yakın bir yerde bir ağrı var
I have a pain near my heart
kışı ılıman bir yerde geçirmek
hibernate
oturan kimse (bir yerde)
inhabitant
sigara içilen yerde bir masa istiyorum
I would like a table in a smoking area
sigara içilmeyen yerde bir masa istiyorum
I would like a table in a non smoking area
sıkışıp kalmak (bir yerde)
stick with in
çok olmak (bir yerde)
abound with
ıssız bir yerde
in the middle of nowhere
الإنجليزية - التركية

تعريف bir yerde في الإنجليزية التركية القاموس.

soluğu (bir yerde) almak
get a place in no time flat
bir yerde
المفضلات