One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
I met your father once.
- Bir keresinde babanla karşılaştım.
I have seen a panda once.
- Bir keresinde bir panda gördüm.
Once upon a time, there was a bad king in England.
- Bir zamanlar İngiltere'de kötü bir kral vardı.
Once upon a time there was a chicken that had a crispbread.
- Bir zamanlar bir tavuk vardı, onun bir gözlemesi vardı.
Read it once more, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
She'll try it once more.
- O onu bir kez daha deneyecek.
Musical talent can be developed if it's properly trained.
- Düzgün bir şekilde eğitilirse müzikal yetenek geliştirilebilir.
I like things done properly.
- Düzgün bir şekilde yapılan işleri severim.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
Mr Miyake showed me lots of places during my stay in Kurashiki.
- Bay Miyake Kurashiki'de kaldığım sırada bana bir sürü yer gösterdi.
There were lots of people.
- Bir sürü insan vardı.
I don't know how to speak French properly.
- Uygun bir şekilde nasıl Fransızca konuşulduğunu bilmiyorum.
Tom wanted to do his job properly.
- Tom işini uygun bir şekilde yapmak istedi.
You are entitled to try once again.
- Bir kez daha deneme hakkın var.
Let's try once again.
- Bir kez daha deneyelim.
Please do that again.
- Lütfen onu bir daha yap.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
Let me know if you are in need of anything.
- Eğer bir şeye ihtiyacın olursa haberim olsun.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
The president appointed each man to the post.
- Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
I want to leave these packages for a while.
- Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
He stood there for a while.
- O, bir süre orada durdu.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
I'm pretty certain I haven't made any mistakes.
- Ben herhangi bir hata yapmadığımdan oldukça eminim.
I'm not certain about anything.
- Herhangi bir şey hakkında emin değilim.
The question can only be interpreted a single way.
- Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
Will I be the only one going to the party?
- Bir tek ben mi partiye gideceğim?
The man shoved her aside.
- Adam onu bir kenara itti.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
Ten, eleven, twelve, thirteen, fourteen, fifteen, sixteen, seventeen, eighteen, nineteen, twenty.
- On, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
Mary has been badly let down.
- Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
The badly burnt pilot was still in the cockpit.
- Berbat bir şekilde yanmış pilot hâlâ pilot kabinindeydi.
Tom is expected to arrive momentarily.
- Tom'un bir an için varması bekleniyor.
Tom paused momentarily.
- Tom bir an için durakladı.
We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
- Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
I'll try not to disappoint you next time.
- Bir dahaki sefere seni hayal kırıklığına uğratmamaya çalışacağım.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
I have been to Kyoto one time.
- Bir kez Kyoto'da bulundum.
I have only done this one time before.
- Bunu daha önce sadece bir kez yaptım.
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
A magnet can pick up and hold many nails at a time.
- Bir mıknatıs bir seferde çok sayıda çiviyi toplayabilir ve tutabilir.
Tom is only supposed to have one visitor at a time.
- Tom'un bir seferde sadece bir ziyartçisi olması gerekiyor.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
He lives somewhere about here.
- O, burada bir yerde yaşıyor.
I met him once when I was a student.
- Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
Tom was beaten severely.
- Tom ciddi bir şekilde yenildi.
Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
- Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.
- Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
She seldom, if ever, goes to movies by herself.
- Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
He received a good many letters this morning.
- O, bu sabah bir hayli mektup aldı.
There are many rare fish at the aquarium.
- Akvaryumda bir hayli nadir balık var.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Now and then she plays tennis.
- O, arada bir tenis oynar.
Tom comes here every now and then.
- Tom arada bir buraya gelir.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
- Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to chat.
- Bill ve John sohbet etmek için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
To some degree I am also afraid of people, they have the power to destroy you.
- Ben de bir dereceye kadar insanlardan korkuyorum, onların seni yok etme gücü var.
Many people also considered him a madman.
- Birçok kişi ayrıca onun bir deli olduğunu düşünüyordu.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
I know that it is highly unlikely that you'd ever want to go out with me, but I still need to ask at least once.
- Benimle çıkmak isteyeceğinizin pek olası olmadığını biliyorum fakat hâlâ en azından bir kez sormalıyım.
They go to watch a play once every month.
- Onlar her ay bir kez maç izlemeye giderler.
Read it one more time, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Let's try one more time.
- Bir kez daha deneyelim.