bilgilendirilme

listen to the pronunciation of bilgilendirilme
التركية - الإنجليزية

تعريف bilgilendirilme في التركية الإنجليزية القاموس.

bilgi
information

I want specific information. - Özellikli bilgi istiyorum.

The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory. - Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.

bilgi
{i} data

They conducted the following experiment to collect the data. - Bilgi toplamak için aşağıdaki deneyi yaptı.

We examined the following magazines to collect the data. - Bilgi toplamak için aşağıdaki dergileri inceledik.

bilgi
{i} knowledge

Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work. - Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.

Bilal is a person of knowledge. - Bilal bilgili bir kişidir.

bilgi
instruction

A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do. - Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.

I have attached instructions on how to use FTP to access our files. - Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.

bilgi
advice

She gave me advice as well as information. - O, bilginin yanı sıra bana tavsiye verdi.

The more information you give me, the better the advice I can provide you. - Bana ne kadar fazla bilgi verirseniz size o kadar daha iyi tavsiye verebilirim.

bilgi
know-how
bilgi
science

The lesson is science. - Dersimiz fen bilgisi.

I was a science teacher. - Fen bilgisi öğretmeniydim.

bilgi
(Bilgisayar) quote
bilgi
(Bilgisayar) more info

Congress asked for more information. - Kongre daha fazla bilgi istedi.

Please send us more information. - Lütfen bize daha fazla bilgi gönderin.

bilgi
understanding
bilgi
(Argo) drum
bilgi
(Bilgisayar) cc
bilgi
learned

No one is so learned that he can know all things. - Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.

We learned as much as possible about their culture before visiting them. - Onları ziyaret etmeden önce, kültürleri hakkında mümkün olduğu kadar çok bilgi sahibi olduk.

bilgi
(Bilgisayar) help

If you need any help, let me know. - Herhangi bir yardıma ihtiyacınız olursa, beni bilgilendirin.

Television helps us widen our knowledge. - Televizyon bilgimizi genişletmemize yardımcı olur.

bilgi
(Bilgisayar) informative

This is a very informative article. - Bu çok bilgilendirici bir yazı.

bilgi
news

I read the newspaper to keep myself informed. - Kendimi bilgilendirmek için gazete okurum.

You want more information about our activities? Subscribe to our newsletter. - Bizim faaliyetleri hakkında daha fazla bilgi ister misiniz? Bültenimize abone olun.

bilgi
(Felsefe) cognition
bilgi
(Bilgisayar) prompt
bilgi
cognisance
bilgi
input
bilgi
(Bilgisayar) informational
bilgi
aviso
bilgi
letter

He could get the information by reading the letter. - Mektubu okuyarak bilgi alabilir.

The letter informed her of his death. - Mektup onun ölümüyle ilgili onu bilgilendirdi.

bilgi
enlightenment
bilgi
cognizance
bilgi
steer

That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition. - O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.

bilgi
reprint
bilgi
report

I'd like to add some information to my report. - Raporuma bazı bilgiler eklemek istiyorum.

The suspect reportedly stole computers. - Söylendiğine göre sanık bilgisayarları çalmış.

bilgi
word

Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one. - Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.

Is there any word on Tom's condition? - Tom'un durumu hakkında bir bilgi var mı?

bilgi
lore
bilgi
fact

Mary pretended to be working on her computer, but in fact she was eavesdropping on the conversation. - Mary bilgisayarında çalışıyor gibi davrandı ama aslında o, konuşmaya kulak misafiriydi.

That factory is for the manufacture of computers. - O fabrika, bilgisayar üretimi içindir.

bilgi
snippet
bilgi
{i} notice

I'll have to take that question on notice. - Bu soruyu gerekli bilgiyi edindikten sonra yanıtlayacağım.

bilgi
information on
bilgi
knowledge of

I was impressed by the general knowledge of Japanese students. - Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.

I don't have much knowledge of physics. - Fizik hakkında çok fazla bilgim yok.

bilgi
ınformation
bilgilendirilmek
be informed
bilgi
griff
bilgi
learning

The hardest part of learning a language is knowing the vocabulary by heart. - Dil öğrenmenin en zor kısmı kelime bilgisini ezberlemektir.

Learning and cherishing data are not just the domain of Jewish people. - Bilgiye değer verip öğrenmek Yahudilerin tekelinde değildir.

bilgi
knowledge, learning; information
bilgi
inside dope
bilgi
gleanings
bilgi
acquaintance

I have a nodding acquaintance with him. - Onunla ilgili çok az bilgim var.

bilgi
griffin
bilgi
intelligence

If you sign up to Facebook, your information will be sent to intelligence agencies. - Facebook'a üye olursanız, bilgileriniz istihbarat örgütlerine gönderilecektir.

Intelligence and knowledge are two independent things. - Zeka ve bilgi iki ayrı şeydir.

bilgi
info

The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory. - Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.

I want specific information. - Özellikli bilgi istiyorum.

bilgi
instructions

I have attached instructions on how to use FTP to access our files. - Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.

A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do. - Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.

bilgi
savvy
bilgi
gen

Fully automatic story generation remains an unsolved problem for computer scientists. - Tam otomatik hikaye üretimi bilgisayar bilim adamları için çözülmemiş bir sorun kalmaya devam etmektedir.

I was impressed by the general knowledge of Japanese students. - Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.

bilgi
conveyance
bilgi
dope
bilgi
information; data
bilgi
line
bilgi
know how

I don't know how to operate this computer. - Bu bilgisayarı nasıl çalıştıracağımı bilmiyorum.

It is becoming important for us to know how to use a computer. - Bir bilgisayarın nasıl kullanılacağını bilmemiz bizim için önemli hale geliyor.

bilgi
info , information
bilgi
knowhow
bilgilendirilmek
keep informed
bilgilendirilmek
get clued in
التركية - التركية
Bilgilendirilmek işi
Bilgi
haber
Bilgi
malümat
Bilgi
malûmat

Yeterince malumatımız yok. - Yeterli bilgimiz yok.

bilgi
İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad, malumat. Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malumat, vukuf: "Babası, önce ona, Mazlume ve ailesi hakkında birçok bilgi vermişti."- H. E. Adıvar. İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malumat, vukuf
bilgi
Bilim
bilgi
Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler, malumat
bilgi
İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad, malûmat
bilgi
Kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam
bilgi
Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malûmat, vukuf
bilgi
İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malûmat, vukuf
bilgilendirilmek
Bilgilendirme işi yapılmak
bilgilendirilme
المفضلات