تعريف bildirmek في التركية الإنجليزية القاموس.
- notify
You'll have to notify your boss about that.
- Onun hakkında patronuna bildirmek zorunda kalacaksın.
- report
You have to report to the police at once.
- Derhal polise bildirmek zorundasın.
An error occured while saving. Please try again or contact us to report this.
- Kaydederken bir hata oluştu. Lütfen tekrar deneyin ya da bunu bildirmek için bizimle temas kurun.
- state
- inform
I will have to inform them.
- Onlara bildirmek zorunda olacağım.
- declare
- proclaim
- to inform (someone) of or about (something), communicate (something) to (someone), report (something) to (someone); to apprise (someone) of (something); to notify (someone) of (something); to make (something) known to (someone); to let (something) be known to (someone); to announce (something) to (someone)
- give out
- announce
- affirm
- indicate
- enunciate
- say
I wanted to let you know about that, but Tom told me not to say anything.
- Ben onun hakkında size bildirmek istedim ama Tom bir şey söylemememi söyledi.
- let know
- disclose
- announce for
- certify
- assert
- relay
- impart to
- open
- put up
- (Kanun) interpose
- present
- offer
- alert
- prescribe
- (Dilbilim) put out
- pronounce
- submit
- attest
- inform of
- convey
- issue
- to express (something) to, voice (something) to; to state (something) to
- communicate
- intimate
- to let (someone) know who one is: Bana kendini bildir! Tell me who you are!
- notice , notify , declare
- acquaint
- to tell, to inform, to announce, to notify, to state, to declare, to proclaim, to pronounce, to advertise, to apprise, to signify
- annunciate
- herald
- serve notice
- let smb. know
- lodge
- tell
- advise
- (Hukuk) to declare, to announce
- give forth
- impart
- {f} notice
- inform that
- inform about
- make public
- release
- set forth
- vote
- signify
- couch
- broadcast
- advertise
- apprise
- weave
- {f} pass
- {f} signalize
- protest
- give notice
- {f} signal
- bildirmek (kararı)
- (Kanun) pronounce
- bir kaza bildirmek istiyorum
- I want to report an accident
- bir saldırı bildirmek istiyorum
- I want to report an attack
- piyasa fiyatını bildirmek
- quote
- bildirme
- impartation
- bildirme
- statement
- bildirme
- notification
- bil
- know
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
- bildirme
- declare
- bildirme
- service
- bildirme
- advice
- bildirme
- advertising
- bildirme
- (Kanun) citation
- bildirme
- (Ticaret) reporting
Tom wanted to find a doctor who would treat his gunshot wound without reporting it to the police.
- Tom polise bildirmeden onun silah yarasını tedavi edecek bir doktor bulmak istiyordu.
- bildirme
- (Bilgisayar) don't advertise
- bildirme
- annunciation
- bildirme
- submission
- bildirme
- advertise
- bildirme
- (Bilgisayar) notify
Is there anyone you'd like us to notify?
- Bildirmemizi istediğin herhangi biri var mı?
We should notify Tom of our plans.
- Planlarımızı Tom'a bildirmeliyiz.
- bildirme
- (Dilbilim) indicative
- bildirme
- (Ticaret) quoting
- bildirme
- proclamation
- ilham yoluyla bildirmek
- reveal
- bil
- knew
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
- bil
- {f} knowing
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- bil
- {f} ken
Ken can play the violin, not to mention the guitar.
- Ken keman çalabilir, gitardan bahsetmeye bile gerek yok.
Ken is as tall as Bill.
- Ken Bill kadar uzun boylu.
- bil
- cognize
- bil
- {f} known
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
- bil
- {f} kenning
- bildirme
- affirmation
- bildirme
- notice
- haddini bildirmek
- give a piece of mind
- memnuniyetini bildirmek
- to show one's appreciationto express one's appreciation
- alındığını bildirmek
- acknowledge
- açıklayarak özrünü bildirmek
- explain away
- bildirme
- information
Since their first appearance on earth, men have gathered information and have attempted to pass useful ideas to other men.
- Yeryüzüne ilk çıkışından beri, insan oğlu bilgi topladı ve faydalı fikirleri diğer insanlara bildirme girişiminde bulundu.
- bildirme
- intimation
- bildirme
- lodgment
- bildirme
- announcement
- bildirme
- declaration
- bildirme
- expressing (something) to (someone)
- bildirme
- informing (someone) of or about (something); notifying (someone) of (something); making (something) known to (someone); announcing (something) to (someone)
- bildirme
- lodgement
- bildirme
- discovery
- gasp olayı bildirmek istiyorum
- I want to report a mugging
- görüşünü bildirmek
- observe
- haddini bildirmek
- rap smb. over the knuckles
- haddini bildirmek
- to put (someone) in his place, tell (someone) where to get off
- haddini bildirmek
- to put (sb) in his place
- işaretle bildirmek
- signalize
- işaretle bildirmek
- signal
- kararı bildirmek
- hand down
- resmen bildirmek
- asseverate
- resmen bildirmek
- return
- tecâvüz bildirmek istiyorum
- I want to report a rape
- tehlikeyi bildirmek
- to alarm
- yeminle bildirmek
- take the stand
- zamanı bildirmek
- tell the time
- önceden bildirmek
- augur
- önceden bildirmek
- to predict