She announced her intention to retire.
- O, ona emekli olma niyetini bildirdi.
They announced their engagement to the family.
- Nişanlarını ailelerine bildirdiler.
You'll receive a notice in a few days.
- Birkaç gün içinde bir bildirim alacaksınız.
She pasted a notice on the wall.
- O, duvara bir bildiri yapıştırdı.
He notified the police of the traffic accident.
- Trafik kazasını polise bildirdi.
Why wasn't Tom notified?
- Neden Tom'a bildirilmedi?
If there's a better solution, then I'll notify you about it as soon as possible.
- Daha iyi bir çözüm olursa en kısa sürede onu sana bildiririm.
They will notify him.
- Onlar ona bildirecek.
Declare your position in a debate.
- Bir tartışmada konumunuzu bildirin.
I don't have anything to declare.
- Bildirecek bir şeyim yok.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Ken didn't know what to say next.
- Ken gelecek defa ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
Bu arabayı sana kim sattı?
- Hvem solgte denne bil til dig?
O, bana yeni arabasını gösterdi.
- Hun viste mig sin nye bil.
Bu arabayı sana kim sattı?
- Hvem solgte denne bil til dig?