Tom Mary ve eşinin arasına oturdu.
- Tom sat down between Mary and her husband.
Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.
- We should draw the line between public and private affairs.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Facebook ve Twitter arasındaki fark, Twitter'ın bir mikroblog servisi olmasıdır.
- Difference between Facebook and Twitter is, Twitter is a microblogging service.
Titanik'in batışında 1490 ila 1635 kişi öldü.
- Between 1,490 and 1,635 people died in the sinking of the Titanic.
Amerika kıtasının fethi 60 ila 70 milyon cana mal oldu.
- The conquest of America cost between 60 and 70 million lives.
Onlar arasındaki aralık daraldı.
- The gap between them has narrowed.
Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki bir savaşın patlak verdiği Aralık 1941'de henüz doğmamıştım.
- I was not yet born when a war between Japan and the U.S. broke out in December 1941.
Aralarında gizli bir anlaşma var.
- They have a secret understanding between them.
Bill ve Joan şekeri aralarında paylaştırdılar.
- Bill and Joan divided the candy between them.
Biz ev sahibesine kirayı ödersek, yiyecek için hiç paramız olmayacak; iki arada bir derede.
- If we pay the rent to the landlady, we won't have any money for food; we are between the devil and the deep blue sea.
O, arada balığa gitti.
- He went fishing in between.
Onun İlk askeri deneyimleri İngiliz sömürge imparatorluğu ve bağımsızlık arayan Boerler arasındaki savaşta yer aldı.
- His first military experiences took place in the war between the British colonial empire and the Boers, who sought independence.
İki ülke arasında bir diplomatik kriz ortaya çıktı.
- A diplomatic crisis arose between the two nations.
Onların aralarındaki rekabet kısa sürede ortaya çıktı.
- The rivalry between them was soon apparent.
Taksiler sağanak sırasında seyrekti.
- Taxis are few and far between during a rainstorm.
When I saw the coffin I knew that I was respited, for, as I judged, there was space between it and the wall behind enough to contain my little carcass; and in a second I had put out the candle, scrambled up the shelves, half-stunned my senses with dashing my head against the roof, and squeezed my body betwixt wall and coffin.