Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
Tom Mary'ye ödünç para vermekten daha iyisini bilmeliydi.
- Tom should have known better than to lend money to Mary.
Satrançta iyileşmek istiyorum.
- I want to get better at chess.
Biz iyileşmek zorundayız.
- We've got to get better.
Kendimi geliştirmek için her şeyi yapmaya hazırım.
- I'm prepared to do anything to better myself.
Kendimi geliştirmek istiyorum.
- I want to better myself.
İngilizceyi daha çok severim.
- I like English better.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee better than tea.
Tom bir sonraki sınavda daha iyi yapmak zorunda yoksa benim dersimde başarısız olacak.
- Tom has to do better on the next test or he'll fail my class.
Daha iyi yapmak zorundayız.
- We've got to do better.
O zamanlar gerçekten daha iyi şekildeydim.
- I was in better shape back then.
Daha iyi şekilde yapabileceğimizi düşünüyoruz.
- We know we can do better.
Cümlelerinizi silmek yerine, daha güzel hale getirmeye ne dersiniz?
- Instead of deleting your sentences, how about making them better?
Düne nazaran bugün hava daha güzel.
- Compared to yesterday, the weather is better today.
Tom sorunla daha iyi bir şekilde ilgilenebilirdi.
- Tom could have dealt with the problem in a better way.
Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.
- They want to better their working conditions.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Tom komşusuyla bir kuyuyu paylaştı.
- Tom shared a well with his neighbor.
Orijinalde su kuyusu anlamına gelen hutong sözcüğü, Moğol dilinden yaklaşık 700 yıl önce gelmiştir.
- The term hutong, originally meaning water well, came from the Mongolian language about 700 years ago.
Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
- Attendance should be good provided the weather is favorable.
Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
- I am surprised that she refused such a good offer.
Satrançta iyileşmek istiyorum.
- I want to get better at chess.
Biz iyileşmek zorundayız.
- We've got to get better.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
- I haven't a very good dictionary.
Bakır elektriği iyi iletir.
- Copper conducts electricity well.
Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
- That tie suits you very well.
Teniste iyileşmek istiyorum.
- I want to get better at tennis.
Ben gitarda iyileşmek istiyorum.
- I want to get better at guitar.
Yalnız daha zenginim.
- I'm better off alone.
Sen bensiz daha zenginsin.
- You're better off without me.
Henüz daha iyi bir şey bulmadım.
- I haven't found anything better yet.
Tomorrow. If you can work it out. Or better yet, this evening.
Senin hayat arkadaşın nerede?
- Where's your better half?
Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
- While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
O, öncekinden daha varlıklıdır.
- He is better off than before.
Daha az sayıda işçi eşya satın alacak paralı daha az sayıda insan anlamına geliyordu.
- Fewer workers meant fewer people with money to buy goods.
İyi bir yer alabilmek için Tom erken geldi.
- Tom showed up early so he could get a good seat.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
- It's good now; neither too heavy nor too light.
O çok iyi bir öğretmendir.
- She's a very good teacher.
Bugün yaptığın hayır yarın unutulacaktır. Ancak hayır yap.
- The good you do today will be forgotten tomorrow. However, do good.
Tom ve Mary çıkıyorlar mı? Hayır, sadece iyi arkadaşlar.
- Are Tom and Mary dating? No, they're just good friends.
Bu petrol kuyusu günde 100 varilden daha fazla üretiyor.
- This oil well produces more than 100 barrels per day.
Bu petrol kuyusu beni zengin edecek.
- This oil well is going to make me rich.
Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
- Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
- Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
Spor hem zihni hem bedeni sağlıklı yapar.
- Sports make us healthy in mind as well as in body.
Hasta da olsa sağlıklı olsa o her zaman mutludur.
- Whether sick or well, she is always cheerful.
O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.
- He put this information to good use.
Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.
- The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil.
Dükkân deri ürünler getirdi.
- The shop carried leather goods.
Seri imalat birçok ürünün fiyatını düşürdü.
- Mass production reduced the price of many goods.
Bir şeye odaklan ve onu iyi yap.
- Focus on one thing and do it well.
Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
- Tom is pretty sure everything will go well.
Haydi, Spot. Yuvarlan. Aferin oğluma!
- Come on, Spot. Roll over. That's a good boy!
Aferin, böyle devam et.
- Keep up the good work.
Daha iyi olmak istiyorsan bu ilacı almak zorundasın.
- If you ever want to get better, you have to take this medicine.
Daha iyi olmak üzere.
- It's about to get better.
Sağlıklı kalabildiğim sürece uzun yaşamak isterim.
- I want to live as long as I can stay in good health.
Tom sağlıklı gibi görünüyor.
- Tom seems to be in good health.
Birey, devletin menfaati için mevcut değildir.
- The individual does not exist for the good of the State.
Tom, acentenin menfaatı icabı işi bırakmalıdır.
- Tom should quit for the good of the agency.
Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
- I hear he is good at mahjong.
Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
- I haven't a very good dictionary.
Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim.
- I made a good profit by selling my car.
Onlar dükkânda ithal mallar satıyorlar.
- They sell imported goods at the shop.
İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
- Import goods are subject to high taxes.
Pekala, Tom'a veda öpücüğü vermeyecek misin?
- Well, aren't you going to kiss Tom goodbye?
Tom, dans için müzik seçimi konusunda iyi bir iş çıkardı.
- Tom did a pretty good job of selecting music for the dance.
Çok güzel!Çok başarılı bir iş çıkardın.
- Very good! You did an excellent job.
Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti.
- To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
Sabah erken kalkmak sağlığın için faydalıdır.
- It's good for your health to get up early in the morning.
O, konuşma sanatında yeteneklidir.
- He has a good art of talking.
Neden böyle iyi arkadaş olduklarını anlayamıyorum. Onların neredeyse hiç ortak yönleri yok.
- I can't understand why they're such good friends. They have hardly anything in common.
Bu neredeyse doğru olamayacak kadar çok iyi
- It's almost too good to be true.
Taze hava sağlıklı olmak için gereklidir.
- Fresh air is necessary to good health.
Güzel yemek pişirmenin püf noktası, kaliteli ve taze malzemeler kullanmaktır.
- The key to cooking good food is using high-quality, fresh ingredients.
O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.
- He put this information to good use.
Sizin başarınız büyük ölçüde fırsatınızdan nasıl yararlanacağınıza bağlıdır.
- Your success will largely depend upon how you will make good use of your opportunity.
Kötülüğe karşı iyilik yap.
- Render good for evil.
Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir.
- A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
- If you want to do good work, you should use the proper tools.
Yeni sunucu çok daha iyi performansa sahip olmalıdır.
- The new server should have much better performance.
Tom bugün çok daha iyi hissettiğini söyledi.
- Tom said that he feels much better today.
Pekala, onu seviyor musunuz?
- Well, do you like it?
Pekâlâ, şimdilik işe yarar.
- Well, it'll do for the time being.
Şimdiye kadar her şey yolunda gidiyor.
- So far everything has been going well.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
- As yet, everything has been going well.
Benim için sürpriz oldu, o çok iyi İngilizce konuştu.
- To my surprise, she spoke English very well.
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.
- Tom can understand perfectly well.
Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
- The company, wholly owned by NTT, is doing well.
Onun yakında iyileşeceğini umuyorum.
- I hope that she'll get better soon.
O iki hafta içinde iyileşecek.
- He will get better in two weeks.
Onlar çok çok iyiler.
- They're very, very good.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
O iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- She makes a good living.
Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- Tom makes a good living.
Çok güzel!Çok başarılı bir iş çıkardın.
- Very good! You did an excellent job.
Çocuklar okulda başarılı olsunlar diye çok stres altına sokuluyor, ama kendi iyilikleri için.
- There's so much stress put on kids to perform well in school, but with good reason.
O kesinlikle iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow for sure, but not trustworthy.
Bunu güvenilir kaynaklardan öğrendik.
- I got this on good authority.
Bütün ailemin sağlığı yerinde.
- My family are all in good health.
Bugün patronun keyfi yerinde mi?
- Is the boss in a good mood today?
Tom bir iyilikseverdi.
- Tom was a good Samaritan.
I’ve had enough of cycling with you chaps. I can spend my Sundays better than in tormenting cats and quarrelling and fighting.”.
He quickly found Ali his better in the ring.
My better half won't be coming tonight.
Their insolence and recklessness must be opposed, and better late than never.
Knowing the real reasons for his action enabled her to view them in a better light.
I think it would be better off in the bag.
But you'd better take your diamond ring, you'd better pawn it, babe.
Of all the inventors to obtain patents, only a few have really built a better mousetrap.
The better part of valour is discretion; in the which better part, I have saved my life.
For better or worse, he’s the president.
Many people returned to work a bit anxious, they acknowledged, but grimly determined not to let terrorists get the better of them.
a good amount of seeds.
The bread is still good.
Good Friday.
The soup is good and hot.
The one thing that we can't do...is throw out the baby with the bathwater.... We know our process works pretty darn good and, uh, it’s really sparked this amazing phenomenon of this...high-quality website.
a good worker.
Walking is good for you.
The flashlight batteries are still good.
a good job.
The car was a good ten miles away.
all in good time.
Eat a good dinner so you will be ready for the big game tomorrow.
When we are happy, we are always good, but when we are good, we are not always happy.
Will we get it finished? / We had better..
Your sofa has certainly seen better days, isn't it time you got a new one?.
He got halfway out the door, thought better of it, and decided to stay home, instead.
He does his job well.
On leaving the operating table it is well to put the patient in a bed previously warmed and supplied with hot cans.
Hey, you should've seen it, it was well good.
Blood welled from the wound.
Her eyes welled with tears.
It was a bit...well...too loud.
They're having a special tonight: $1 wells.
B: Well, I guess we're sleeping under the stars tonight.
A well done steak.
I really don't feel good.
- I really don't feel well.
Tom doesn't look too good.
- Tom doesn't look too well.
... that other countries are held to. Those sanctions won't be imposed, and Iran can have that better ...
... it can do a better job than free people pursuing their dreams. And it's not working. ...