Daha iyi bir iş arıyor.
- Er sucht eine bessere Arbeit.
Umarım, yarın daha iyi hissedersin.
- Ich hoffe, Sie werden sich morgen besser fühlen.
Bence daha iyisini yapabilirdi.
- Meiner Meinung nach hätte er es besser gekonnt.
Bir şey söylememenin en iyisi olduğunu düşünüyordum.
- Ich dachte, es wäre besser, nichts zu sagen.
Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
- Nakido is better than Twitter.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Kendimi geliştirmek için her şeyi yapmaya hazırım.
- I'm prepared to do anything to better myself.
Kendimi geliştirmek istiyorum.
- I want to better myself.
İngilizceyi daha çok severim.
- I like English better.
Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.
- After I got married, my Japanese got better and I could understand more.
Dünyamızı daha iyi yapmak için çalışalım.
- Let's try to make our world better.
Daha iyi yapmak zorundayız.
- We've got to do better.
O zamanlar gerçekten daha iyi şekildeydim.
- I was in better shape back then.
Ne kadar çok çabalarsam çabalayayım, onu, onun yapabildiğinden daha iyi şekilde yapamam.
- No matter how hard I try, I can't do it any better than she can.
Mary sadece daha güzel değil fakat Alice'den daha iyi notlar alır.
- Mary isn't only prettier, but she gets better grades than Alice.
Nereye gidersen git evinden daha güzel bir yer bulamazsın.
- Wherever you may go, you will not find a better place than your home.
What you don't have is better than what you do have.
- Das, was du nicht hast, ist besser als das, was du hast.
I don't have anything better to do.
- Ich habe nichts Besseres zu tun.
Much better to be woken by the birds than by an alarm.
- Es ist viel besser, von Vögeln statt von einem Wecker geweckt zu werden.
I feel much better today.
- Ich fühle mich heute viel besser.