Tom can write almost like a native speaker, but his pronunciation is terrible.
- Tom neredeyse bir yerli gibi yazabilir fakat onun telaffuzu berbattır.
He caught a terrible cold.
- O berbat bir soğuk aldı.
That singer has an awful voice.
- O şarkıcının berbat bir sesi var.
I smell something awful.
- Berbat bir şeyin kokusunu alıyorum.
I had a horrible dream last night.
- Dün gece berbat bir rüya gördüm.
That was a horrible thing to say about Tom.
- Tom hakkında söyleyecek berbat bir şeydi.
What happened to you? You look miserable.
- Sana ne oldu? Berbat görünüyorsun.
Tom is sitting on a park bench, looking miserable.
- Tom parktaki bankta oturuyor, berbat görünüyor.
Mary was left badly scarred after botched plastic surgery.
- Mary berbat plastik cerrahi sonrası kötü bir şekilde yara iziyle bırakıldı.
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
I have a bad pain in my lower back.
- Sırtımın alt tarafında berbat bir ağrım var.
I had a bad headache yesterday. That was why I was absent.
- Dün berbat bir baş ağrım vardı. Bulunmama nedenim oydu.
Tom speaks excellent Russian, but his German is abysmal.
- Tom mükemmel Rus konuşur ama onun Almancası berbattır.
This morning the weather is dreadful.
- Bu sabah hava berbat.
Tom had a hideous hangover.
- Tom'un berbat bir baş ağrısı vardı.
I have a nasty feeling something awful is going to happen.
- Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.
It's rainy and icky here in Boston.
- Burada Boston'da hava yağmurlu ve berbat.
The food at this restaurant is not good, the prices expensive, and the service lousy. In short, don't go to this restaurant.
- Bu restorandaki yemek iyi değil, ücretler pahalı ve servis berbat. Kısaca bu restorana gitme.
I'm a lousy fisherman.
- Ben berbat bir balıkçıyım.
I was totally bummed.
- Ben bütünüyle berbattım.
Tom had a rotten summer.
- Tom berbat bir yaz geçirdi.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
This morning the weather is dreadful.
- Bu sabah hava berbat.
I'm sorry for my terrible French. I'm still a beginner.
- Berbat Fransızcam için özür dilerim. Ben hala başlangıç düzeyindeyim.
It was a crappy time in my life.
- Hayatımdaki berbat bir dönemdi.
Stop listening to this crappy music.
- Bu berbat müziği dinlemeyi kes.
The odor in that room was vile.
- O odadaki koku berbattı.
I don't want to spoil everything.
- Her şeyi berbat etmek istemiyorum.
I don't want to spoil the ending!
- Sonunu berbat etmek istemiyorum.
I don't want to mess up now.
- Artık işi berbat etmek istemiyorum.
You had to ruin the moment, didn't you?
- Anı berbat etmek zorundaydın, değil mi?
The badly burnt pilot was still in the cockpit.
- Berbat bir şekilde yanmış pilot hâlâ pilot kabinindeydi.
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
Tom was treated terribly.
- Tom'a berbat bir şekilde muamele edilmişti.
My puppy died, and I'm terribly upset.
- Benim yavru köpeğim öldü ve ben berbat bir şekilde üzgünüm.
You had to ruin the moment, didn't you?
- Anı berbat etmek zorundaydın, değil mi?
I have failed miserably.
- Ben berbat şekilde başarısız oldum.