تعريف belirsizlik في التركية الإنجليزية القاموس.
- uncertainty
Last year was a period of economic uncertainty.
- Geçen yıl bir ekonomik belirsizlik dönemiydi.
There's uncertainty everywhere.
- Her yerde belirsizlik var.
- ambiguity
Sometimes translations do create ambiguity.
- Bazen çeviriler belirsizlik yaratır.
There will be no ambiguity.
- Hiçbir belirsizlik olmayacak.
- dark
- if
- gloom
- limbo
- vague
- elusiveness
- unclarity
- (Ticaret) uncertainly
- question
- indeterminate
- obscure
- equivoke
- drabness
- equivoque equivoke
- dimness
- muzziness
- equivocacy
- equivoque
- fogginess
- doubtfulness
- suspense
The game was full of suspense.
- Oyun belirsizlikle doluydu.
The suspense is killing me.
- Belirsizlik beni öldürüyor.
- incalculability
- dreaminess
- indefiniteness
- dreariness
- laxness
- fuzziness
- dubiousness
- haze
- indefiniteness, ambiguity, uncertainty
- equivocalness
- drift
- laxity
- haziness
- indistinctness
- generality
- {i} obscurity
- want of certainty
- unsure
- indeterminateness
- indetermination
- amphibology
- obscureness
- ambivalence
- inexplicitness
- ambiguousness
- twilight zone
- dubious
- troubled waters
- peradventure
- {i} vagueness
- twilight world
- indeterminacy
- belirsiz
- indefinite
She was sent to a psychiatric hospital for an indefinite period of time.
- O belirsiz bir süre için bir akıl hastanesine gönderildi.
Any truth is better than indefinite doubt.
- Herhangi bir gerçek, belirsiz bir şüpheden daha iyidir.
- belirsiz
- uncertain
Tom was uncertain what to expect.
- Tom'un ne bekleyeceği belirsizdi.
Well, what about the economic price to be paid due to uncertainty?
- Peki, belirsizliğin ekonomik faturası ne olacak?
- belirsiz
- ambiguous
He might say something ambiguous again.
- Tekrar belirsiz bir şey söyleyebilir.
I admit this is an ambiguous answer.
- Ben bunun belirsiz bir yanıt olduğunu kabul ediyorum.
- belirsiz
- {s} unclear
It's unclear why Tom isn't here.
- Tom'un neden burada olmadığı belirsiz.
His intentions were unclear.
- Onun maksatları belirsizdi.
- belirsiz
- {s} undetermined
The future of humanity remains undetermined, as it depends on it.
- O ona bağlı olduğu için, insanlığın geleceği belirsiz kalır.
- belirsizlik analizi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) uncertainty analysis
- belirsizlik faktörü
- (Çevre) uncertainty factor
- belirsizlik ilkesi
- (Fizik) uncertainty-principle
- belirsizlik katsayısı
- (Bilgisayar,İstatistik) coefficient of variation
- belirsizlik sıfatı
- (Dilbilim) indefinite adjective
- belirsizlik zamiri
- indefinite pronoun
- belirsizlik hoşgörüsü
- (Dilbilim) tolerance of ambiguity
- belirsizlik ilkesi
- uncertainty principle
- belirsizlik modeli
- (Ticaret) indeterminate model
- belirsizlik safhası (ICAO)
- (Askeri) uncertainty phase (ICAO)
- belirsizlik sorunu
- (Ticaret) indeterminacy problem
- belli belirsizlik
- nebulousness
- belirsiz
- {s} vague
He gave a vague answer.
- O, belirsiz bir yanıt verdi.
She gave a vague answer.
- O belirsiz bir cevap verdi.
- belirsiz
- {s} obscure
It's quite obscure what this sentence means.
- Bu cümlenin ne anlama geldiği çok belirsiz.
The meaning of this sentence is obscure.
- Bu cümlenin anlamı belirsiz.
- belirsiz
- fuzzy
- belirsiz
- tentative
- belirsiz
- {s} indistinct
- belirsiz
- indeterminate
- belirsiz
- equivocal
- belirsiz
- hazy
- belirsiz
- misty
- belirsiz
- {s} indefinable
- belirsiz
- in the balance
- belirsiz
- unequivocal
- belirsiz
- (Konuşma Dili) as clear as mud
- belirsiz
- noncommittal
- belirsiz
- indecisive
- belirsiz
- cloudyly
- belirsiz
- nebulous
- belirsiz
- dubio
- belirsiz
- indeterminant
- belirsiz
- woolly
- belirsiz
- indistinguished
- belirsiz
- (deyim) anybody's guess
- belirsiz
- delphian
- belirsiz
- nebulated
- belirsiz
- faint
- belirsiz
- unapparent
- belirsiz
- (Dilbilim) ambigious
- belirsiz
- (Konuşma Dili) in the air
The date of the party is still up in the air.
- Partinin tarihi henüz belirsiz.
- belirsiz
- darksome
- belirsiz
- inarticulate
- belirsiz
- touch-and-go
- belirsiz
- shrouded in mystery
The cause of Tom's death is still shrouded in mystery.
- Tom'un ölüm nedeni hâlâ belirsiz.
The origins of these people is shrouded in mystery.
- Bu insanların kökenleri belirsizdir.
- belirsiz
- off-color
- belirsiz
- murky
- belirsiz
- neutral
- belirsiz
- undeterminate
- belirsiz
- problematical
- belirsiz
- off-colour
- belirsiz
- indetermined
- belirsiz
- clouded
- belirsiz
- dim
- belirsiz
- inappreciable
- belirsiz
- distant
- belirsiz
- borderline
- belirsiz
- impalpable
- belirsiz
- micro
- belirsiz
- unspecified
- belirsiz
- up in the air
- belirsiz
- {s} undefined
An irregular galaxy has an undefined shape and is full of young stars, dust, and gas.
- Düzensiz bir galaksi, belirsiz bir şekle sahiptir ve genç yıldızlar, toz ve de gazla doludur.
- belirsiz
- dubious
- belirsiz
- unsettled
- belirsiz
- foggy
- belirsiz
- dusty
- belirsiz
- indefinite, indeterminate, uncertain, dim, nebulous, ambiguous, inarticulate
- belirsiz
- lax
- belirsiz
- unknown, uncertain, indefinite, undetermined
- belirsiz
- shadowy
The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
- Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
- belirsiz
- inglorious
- belirsiz
- cloudy
- belirsiz
- imperceptible
- belirsiz
- backhanded
- belirsiz
- indescribable
- belirsiz
- cloudily
- belirsiz
- off color
- belirsiz
- abstract
- belirsiz
- off colour
- belirsiz
- background
- belirsiz
- {s} precarious
- politik belirsizlik
- political uncertainty
- siyasi belirsizlik
- political uncertainty