belirleyen

listen to the pronunciation of belirleyen
التركية - الإنجليزية
(Dilbilim) determinant
(Dilbilim) determiner
determinative
belirleyen faktör
(Çevre) fit factor
belirleyen şey
determinative
belirle
{f} determined

They determined the date for the trip. - Seyahat için tarihi belirlediler.

One's lifestyle is largely determined by money. - Kişinin yaşam tarzı, büyük ölçüde para ile belirlenir.

belirle
(Bilgisayar) specs
belirle
(Bilgisayar) set

I set some goals for myself. - Ben kendim için bazı hedefler belirledim.

You should respect the rules your parents set for you. - Ebeveynlerinin senin için belirlediği kurallara uymalısın.

belirle
(Bilgisayar) identify

A spectrometer uses light to identify the chemical composition of matter. - Bir spektrometre, maddenin kimyasal bileşimini belirlemek için ışık kullanır.

Planets are easy to identify because they don't twinkle like stars do. - Gezegenleri belirlemek kolay, çünkü yıldızlar gibi parıldamazlar.

belirle
{f} determining

What was the determining factor in this case? - Bu durumda belirleyici faktör neydi?

belirle
stake out
belirle
determine

They determined the date for the trip. - Seyahat için tarihi belirlediler.

Our lives are determined by our environment. - Yaşamlarımız çevremiz tarafından belirlenir.

belirle
appointing
hareket tarzını belirleyen
policy making
kaderi belirleyen
fateful
modayı belirleyen
trendsetting
modayı belirleyen kimse
trendsetter

Tom is a trendsetter. - Tom bir modayı belirleyen kimse.

mülkiyet rejimini belirleyen kurallar
(Hukuk) (düzenleyen) rules governing the system of property ownership
radyo sinyalleri ile uçağın yerini belirleyen araç
loran
sertlik derecesini belirleyen hedef hassasiyet göstergesi; patlama zaafiyeti
(Askeri) target vulnerability indicator designating degree of hardness; susceptibility of blast; and K-factor
sonucu belirleyen karşılaşma
decider
sonucu belirleyen oy
casting vote
uçaksavar atış noktasını belirleyen alet
predictor
belirleyen
المفضلات