Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.
- This child believes that the earth is flat.
Yapmanız gereken bütün şey bana inanmaktır.
- All you have to do is believe me.
Parmaklarınızla yemek yemek sadece yüzyıllar boyu devam etmekle kalmadı, aynı zamanda bazı alimler onun tekrar popüler olabileceğine inanıyorlar.
- Not only has eating with your fingers continued throughout the centuries, but some scholars believe that it may become popular again.
O, Ben'in sözlerine inanmadı.
- He didn't believe Ben's words.
Ona ne kadar inanıyorsun?
- How much do you believe him?
O, Ben'in sözlerine inanmadı.
- He didn't believe Ben's words.
Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar.
- Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader.
If you believe the numbers, you'll agree we need change.
I believe in faeries.
I believe there is life after death.
I believe it might rain tomorrow.(This definition is the same as to accept as true, but for a likely event might rain tomorrow).
... out. Now, Joe Britt is here, I believe, to talk ...