Tom didn't want to keep Mary waiting.
- Tom Mary'yi bekletmek istemedi.
I wouldn't want to keep Tom waiting.
- Tom'u bekletmek istemiyorum.
You can't expect me to always think of everything!
- Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.
Don't expect too much.
- Çok fazla şey bekleme.
If you hold on a moment, I will get Jane on the phone.
- Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.
Hold on a moment, please.
- Biraz bekleyin, lütfen.
Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there.
- Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.
Hang on a minute. I'll call Jimmy.
- Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.
I'll wait here until she comes.
- O gelene kadar burada bekleyeceğim.
You shouldn't wait here.
- Burada beklememen gerekir.
The garden was larger than I had expected.
- Bahçe beklediğimden daha büyüktü.
It is expected that the tsunami surge will be ten meters or less.
- Tsunami dalgalarının on metre ya da daha az olacağı beklenmektedir.
Tom hit the pause button.
- Tom bekletme butonuna bastı.
Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it.
- Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.
Waiting for a bus, I met my friend.
- Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.
He kept me waiting for more than an hour.
- O beni bir saatten daha fazla bekletti.
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
Awaiting your quick response . . .
- Hızlı yanıtın bekleniyor.
We need to bide our time.
- Zamanımızı beklemeliyiz.
We just need to bide our time.
- Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.
Please wait for five minutes.
- Lütfen beş dakika bekle.
Please wait for me at the station.
- Lütfen beni istasyonda bekleyin.
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
- Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
We always look forward to Tom's annual visit.
- Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.