bekletme

listen to the pronunciation of bekletme
التركية - الإنجليزية
racking
(Bilgisayar) holding
(Biyokimya) incubation
(İnşaat) storage
(İnşaat) soak
hold
bekletme havzası
(Çevre) detention basin
bekletme süresi
(Çevre) detention period
bekletme bölgesi
(Askeri) holding area
bekletme dosyası
(Bilgisayar) spool file
bekletme klasörü
(Bilgisayar) spool folder
bekletme nirengi noktası
(Havacılık) holding facility
bekletme noktası
(Havacılık) holding point
bekletme sargısı
(Otomotiv) hold on winding
bekletme tüpü
(Gıda) holding tube
bekletme yöntemi
pad-roll method
bekletme yöntemi
(Havacılık) holding procedure
bekletme ışığı
(Bilgisayar) hold led
bekle
expect

Did that hotel meet your expectations? - Otel beklentilerini karşıladı mı?

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

bekle
hold on

Please hold on a moment. - Lütfen biraz bekleyin.

Hold on a minute, please. - Bir dakika bekle,lütfen.

bekletmek
wait

Tom didn't want to keep Mary waiting. - Tom Mary'yi bekletmek istemedi.

We don't want to keep Tom waiting. - Tom'u bekletmek istemiyoruz.

bekle
hang on

Hang on a minute. I'll call Jimmy. - Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.

Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there. - Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.

bekle
wait

Carlos waited a moment. - Carlos bir müddet bekledi.

Please wait half an hour. - Lütfen yarım saat bekle.

bekle
held on
bekle
{f} expected

It is expected that the tsunami surge will be ten meters or less. - Tsunami dalgalarının on metre ya da daha az olacağı beklenmektedir.

The garden was larger than I had expected. - Bahçe beklediğimden daha büyüktü.

bekletmek
stand up
bekletmek
keep smb. waiting
bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
bekletmek
keep waiting
bekletmek
(deyim) hang on
bekle
{f} waiting

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

There were five patients in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

bekle
await

Awaiting your quick response . . . - Hızlı yanıtın bekleniyor.

Tom wasn't awaiting me. - Tom beni beklemiyordu.

bekle
bide

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

We can hardly wait for the party on Friday. - Cuma günkü partiyi bekleyemeyiz.

Please wait for five minutes. - Lütfen beş dakika bekle.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

Tom told me he had nothing to look forward to. - Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.

May we look forward to receiving your order? - Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?

bekle
hold#on
bekle
look#forward
bekletmek
keep on hold
bekletmek
to make (sb) wait, to keep sb waiting
bekletmek
to make (someone) wait
bekletmek
to delay, postpone
el ile bekletme
(Bilgisayar) manual suspend
emdirme-bekletme yöntemi
pad-roll method
soğuk bekletme
cold pad-patch method
التركية - التركية
Bekletmek işi
Bekletmek
oyalamak
bekletmek
Bekleme işini birine yaptırmak
bekletmek
Bekleme işini birine yaptırmak: "Tam yirmi dakika beklettin beni."- M. C. Kuntay
bekletme
المفضلات