beklenmeyen

listen to the pronunciation of beklenmeyen
التركية - الإنجليزية
unforeseeable
improbable
unprovided for
unapt
unexpected

For Tom, getting fired was an unexpected shock. - Tom için, kovulmak beklenmeyen bir şoktu.

That is rather unexpected. - O, oldukça beklenmeyen bir durumdur.

unanticipated
beklenmeyen dosya biçimi
(Bilgisayar) unexpected file format
beklenmeyen hal
(Kanun) frustration
beklenmeyen hal
(Hukuk) imprecision
beklenmeyen kayıp
(Ticaret) unexpected loss
beklenmeyen durma
(Bilgisayar,Teknik) unexpected halt
beklenmeyen durum
unexpected situation
beklenmeyen enflasyon
(Ticaret) unanticipated inflation
beklenmeyen harp
(Askeri) unpremeditated war
beklenmeyen hata
(Bilgisayar,Teknik) graunch
beklenmeyen kar
(Ticaret) unexpected profit
beklenmeyen kar
(Ticaret) windfall profit
beklenmeyen kimlik
(Bilgisayar) unexpected id
beklenmeyen lütuf
godsend
beklenmeyen misafir
unexpected visitor
beklenmeyen nesne
unexpected object
beklenmeyen terslik
(Kanun) contretemps
bekle
expect

Did that hotel meet your expectations? - Otel beklentilerini karşıladı mı?

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

bekle
hold on

Can you hold on a little longer? - Biraz daha bekler misiniz?

Hold on a moment, please. - Biraz bekleyin, lütfen.

bekle
hang on

We're a bit busy at the moment. Can you hang on a minute? - Şu anda biraz meşgulüz. Bir dakika bekleyebilir misiniz?

Hang on till I get to you. - Seni alana kadar bekle.

bekle
wait

Carlos waited a moment. - Carlos bir müddet bekledi.

I'll wait here until she comes. - O gelene kadar burada bekleyeceğim.

bekle
held on
bekle
{f} expected

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

Students are expected to stay away from dubious places. - Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
bekle
{f} waiting

There were five patients in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

We men are used to waiting for the women. - Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.

bekle
await

Awaiting your quick response . . . - Hızlı yanıtın bekleniyor.

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
bide

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

Please wait for five minutes. - Lütfen beş dakika bekle.

I'll wait for him for an hour. - Onu bir saat bekleyeceğim.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

Tom told me he had nothing to look forward to. - Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
beklenmeyen
المفضلات