beklenme

listen to the pronunciation of beklenme
التركية - الإنجليزية
expected
Anticipated; thought to be about to arrive or occur

The expected storm never arrived.

Simple past tense and past participle of expect
{s} anticipated, awaited, foreseen, looked forward to, hoped for
expected to become or be; in prospect; "potential clients"; "expected income"
past of expect
considered likely or probable to happen or arrive; "prepared for the expected attack"
looked forward to as probable
bekle
expect

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

bekle
hold on

If you hold on a moment, I will get Jane on the phone. - Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.

Please hold on a moment. - Lütfen biraz bekleyin.

bekle
hang on

Hang on a minute. I'll call Jimmy. - Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.

Now, hang on a second. - Şimdi, bir saniye bekle.

bekle
wait

Please wait half an hour. - Lütfen yarım saat bekle.

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

bekle
held on
bekle
{f} expected

Students are expected to stay away from dubious places. - Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.

The garden was larger than I had expected. - Bahçe beklediğimden daha büyüktü.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
beklenmek
be supposed to
bekle
{f} waiting

Waiting for a bus, I met my friend. - Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.

There were five patients in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

bekle
await

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

Awaiting your quick response . . . - Hızlı yanıtın bekleniyor.

bekle
bide

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

I'll wait for him for an hour. - Onu bir saat bekleyeceğim.

Please wait for me at the station. - Lütfen beni istasyonda bekleyin.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries. - Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
beklenmek
to be expected
التركية - التركية
Beklenmek durumu
Beklenmek
beklenilmek
beklenmek
Bekleme işine konu olmak
beklenmek
Bekleme işine konu olmak: "Tiyatrodan beklenen, oyunla seyirci arasında bir bağlantı kurmaktır."- R. H. Karay
beklenme
المفضلات