Hold on a minute, please.
- Bir dakika bekle,lütfen.
Can you hold on a little longer?
- Biraz daha bekler misiniz?
Hang on till I get to you.
- Seni alana kadar bekle.
Hang on a minute. I'll call Jimmy.
- Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.
You shouldn't wait here.
- Burada beklememen gerekir.
Carlos waited a moment.
- Carlos bir müddet bekledi.
Tom hit the pause button.
- Tom bekletme butonuna bastı.
Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it.
- Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.
The math homework proved to be easier than I had expected.
- Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.
Don't expect too much.
- Çok fazla şey bekleme.
The math homework proved to be easier than I had expected.
- Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.
The number of students who were late for school was much smaller than I had expected.
- Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.
Waiting for a bus, I met my friend.
- Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.
We men are used to waiting for the women.
- Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.
Tom is in jail, awaiting trial.
- Tom duruşmayı beklerken hapistedir.
Tom wasn't awaiting me.
- Tom beni beklemiyordu.
We need to bide our time.
- Zamanımızı beklemeliyiz.
We just need to bide our time.
- Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.
Please wait for thirty minutes.
- Lütfen yarım saat bekle.
Please wait for me at the station.
- Lütfen beni istasyonda bekleyin.
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
I'll look forward to it.
- Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.
May we look forward to receiving your order?
- Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?
There was nothing for it but to wait.
- Onun için beklemekten başka yapacak bir şey yoktu.
All you can do is to wait.
- Tüm yapabileceğin beklemektir.
Fadil had to expect and plan for the worst.
- Fadıl en kötüsünü beklemek ve planlamak zorundaydı.
I had to wait a lot longer than I expected I'd have to.
- Umduğumdan daha uzun beklemek zorunda kaldım.
All Sadako could do now was to make paper cranes and hope for a miracle.
- Sadako'nun şimdi yapabileceği bütün şey kağıttan vinçler yapmak ve bir mücize beklemekti.
I hope we don't have to wait too long.
- Umarım çok uzun süre beklemek zorunda değiliz.
Tom wanted to wait for the next bus.
- Tom sonraki otobüsü beklemek istedi.
Tom doesn't know how long he'll have to wait for Mary.
- Tom Mary için ne kadar beklemek zorunda olduğunu bilmiyor.
Tom and I left right away, but Mary stayed behind to wait for John.
- Tom ve ben hemen çıktık, ancak Mary John'u beklemek için arkada kaldı .
Are you sure you don't want to stay here and wait with us?
- Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?
Tom looks like he's tired of waiting.
- Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
Instead of waiting for Tom, let's eat now before the food gets cold.
- Tom'u beklemek yerine, yemek soğumadan önce şimdi yiyelim.
I think Tom hates waiting for me.
- Sanırım Tom beni beklemekten nefret ediyor.
How much longer do you think we'll have to wait?
- Daha ne kadar beklemek zorunda olacağımızı düşünüyorsun?