bekümmern

listen to the pronunciation of bekümmern
ألمانية - التركية
الإنجليزية - التركية

تعريف bekümmern في الإنجليزية التركية القاموس.

trouble
{i} sorun

Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir. - The trouble is that my son does not want to go to school.

Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok. - I have nothing to do with their troubles.

trouble
dert

O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı. - He was always ready to help people in trouble.

Başı dertte iken benden yardım istedi. - She asked me for help when she was in trouble.

trouble
zahmet

Bana kitabı gönderme zahmetinde bulundu. - He took the trouble to send me the book.

Lezzetli yemeklerinizi hazırlama zahmetine girdiğiniz için teşekkür ederim. - Thank you for taking the trouble to prepare your delicious meals.

trouble
{f} 1. rahatsız etmek, tedirgin etmek: The approaching storm troubled the ship's crew. Yaklaşan fırtına geminin tayfasını tedirgin etti. The
trouble
başını ağrıtmak
trouble
müşkül
trouble

Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor. - Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.

Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı. - Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.

trouble
rahatsızlık
trouble
sıkıntı

En sıkıntılı olan en iyinin yozlaşmasıdır. - What is most troublesome is the corruption of the best.

Onlar bize çok az sıkıntı verdi. - They gave us very little trouble.

trouble
kötü taraf
trouble
(sosyal/siyasal) düzensizlik
trouble
zorluk

Nefes almada zorluk çekiyorum. - I've been having trouble breathing.

Tom arkadaş edinmede zorluk çekiyordu. - Tom had trouble making friends.

to grieve
üzülmek
trouble
{i} meşakkat
trouble
{f} üzülmek
trouble
get into trouble belaya çatmak
trouble
{f} dert etmek
trouble
{i} huzursuzluk
trouble
{f} rahatsız etmek
trouble
{f} üzmek
ألمانية - الإنجليزية