Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Tom Mary'nin söylediğinin gerçek olduğuna umutsuzca inanmak istedi.
- Tom wanted desperately to believe what Mary said was true.
İntihar umutsuz bir eylemdir.
- Suicide is a desperate act.
Tatoeba kullanıcıları kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmemeliler.
- Users of Tatoeba shouldn't feel alone and desperate.
Tom çaresiz hissetmeye başlıyordu.
- Tom was starting to feel desperate.
Umutsuz insanlar çoğu kez korkunç şeyler yaparlar.
- Desperate men often do desperate things.
Tom'un tıbbi bakıma çok ciddi şekilde ihtiyacı var.
- Tom is in desperate need of medical care.
Tom'un çok ciddi biraz yardıma ihtiyacı var.
- Tom is in desperate need of some help.